2015 Kazanma Yılı Oldu, 2016 Şahlanma Yılı Olacak
Her vaktin, her günün, her ayın ve her yılın muhasebesini yapmak, medeniyet bakışımızın, inanç dünyamızın gereğidir. Yaptıklarımıza, yaşadıklarımıza, yaşattıklarımıza dair muhasip bakış, sonraki adımlarımızı, gün, ay ve yıllarımızı kısaca yakın ve uzak geleceğimizi zihin dünyamızda şekillendirme fırsatları sunar. Bu çerçevede Dünya, Ortadoğu, Türkiye, çalışma hayatı ve MEMUR-SEN bakımından birçok açıdan yoğun gündemli ve oldukça hareketli geçirdiğimiz 2015 yılının muhasebesini yapmayı ve 2016 yılına yönelik öngörülerimizi, planlarımızı paylaşmayı önemsiyorum.
Türkiye, 2015 yılında biri genel biri tekrar seçim olmak üzere üst üste iki seçim süreci yaşadı. 7 Haziran seçim sonuçlarının oluşturduğu belirsizliği ve ürettiği istikrarsızlık girdabına sürüklenme riskini, millet olarak hep birlikte yaşadık. 5 ay süren siyasi belirsizlik, 1 Kasım'da gerçekleşen tekrar seçimde oluşan Meclis tablosu ve bir partinin tek başına iktidar olması sonucuyla sona erdi ve ana hedefi “Yeniden Büyük Türkiye” olarak deklare edilen güçlü istikbal yolculuğunun temel gerek şartı olan istikrar zemini yeniden kazanıldı.
Bununla birlikte, 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki süreçte, ülkemize, birliğimize, kardeşliğimize, dirliğimize dair oynanan oyunlar, kurulan tuzaklar, işlenen cinayetler, kirli örgütler eliyle gerçekleştirilen katliamlar toplumsal hafızada olumsuz izler bıraktı, ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal ve uluslar arası dengelerini bozdu.
Küresel emperyalizm patronajına tabi işbirlikçilerin düzenlediği özellikle Urfa-Suruç ve Ankara- Gar katliamları, toplumu bölmek, ülkemizde kaos ortamı hatta iç savaş zemini oluşturmak için yazılmış kirli senaryonun vahşet sahneleri olarak yüreğimizdeki yangını büyüttü. Milletimizin sağduyusu, basireti, kardeşlik bağları bu tuzakların akim kalmasını, kirli odakların hedeflerinin gerçekleşmemesini sağladı. Kadim medeniyetin dünyadaki sözcüsü, taşıyıcısı ve inşacısı milletimiz, kurulan tuzakları bozdu, dizayn edilen kumpasları çökertti. Aklı selim ve sukuneti kuşanarak ‘ben bu filmi hatırlıyorum ve yeniden çekilmesine izin vermeyeceğim' duruşuyla senaristlerin kan kokan kalemlerinin yazmasına, yönetmenlerin terör atraksiyonlu sahneler çekmesine, yapımcıların vahşet odaklı gişe hasılatı beklentilerine ulaşmasına izin vermedi.
Bu süreçte ‘ölülerimiz bile bizi birleştirmiyor' diyerek ajitasyon yapan, toplumu zihin dünyasında bölmek isteyen gruplar oldu. Bu yöntemle, toplumu böleceklerini, milleti yolundan döndüreceklerini, Yeniden Büyük Türkiye hedefine yönelik inancı söndüreceklerini sandılar. Milletin, bütün kararlılığıyla ortaya koyduğu “bin yıllık desende biriz, beraberiz, kardeşlik coğrafyası “Anadolu'nun acıda, yasta, mutluluk ve huzurda ortak kimlikleriyiz” duruşunu anlamadılar, görmediler. Bu yüzden yine yanıldılar, yenildiler. Toplum, terörle mücadele ederken şehit olan asker ve polisler için de Suruç ve Gar saldırılarında ölen insanımız için de yürek yangınını ortaya koydu. Çünkü, milletimiz ‘bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşatmaktır' anlayışına ve ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın' felsefesine sıkı sıkıya bağlıydı. Memur, emekli, işçi, çiftçi, işveren olmak üzere tüm meslek örgütleri, saldırının olduğu yere giderek olayı kınamış, lanetlemiştir. Memur-Sen olarak, mitingi düzenleyen kuruluşların genel başkanlarını ve yöneticilerini arayarak, başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi ilettik, acıyı ve üzüntüyü paylaştık. Çünkü biz “Ben gelmedim kavga için/Benim işim sevgi için/Hakkın evi gönüllerdir/Gönüller yapmaya geldim” anlayışıyla sendikacılık yapıyoruz.
Maalesef ‘bir olalım, diri olalım, iri olalım' diyerek Yeniden Büyük Türkiye'yi inşa etmek isteyen ana akıma karşı, hendek siyaseti ile toplumu ayrıştırmak, bölmek isteyen marjinal bir kitle var. Silah ve şiddeti yöntem olarak benimseyen terör örgütleriyle bağını koparamamış, hatta onların emrine girmiş bu marjinal kitleler, derin devletin asit kuyuları yöntemini taklit ederek, Jitem'in antidemokratik uygulamalarından esinlenerek, hendek siyaseti ve faili meçhul cinayetlerle kendileri gibi düşünmeyenleri bölgeden göç etmeye zorlamak istiyorlar.
Memur-Sen olarak, vicdanını kaybetmiş bu anlayışlara karşı merhamet dilini kullanarak yurdundan ve yuvasından olan 200 bin kardeşimizi yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. “Merhamet Tırları Yola Çıkacak, Hendekleri Aşacak, Bayırbucak'a Ulaşacak” çağrısıyla 81 ilde yardım kampanyası başlattık. Memur-Sen, Hak-İş, Kızılay ve İHH ile birlikte startını verdiğimiz ve 100 bin TL'lik yardım çekiyle Bismillah dediğimiz yardım kampanyamızın sonucunda gıda ve giyim malzemesi ağırlıklı en az 100 Tırlık bir yardım portföyüne ulaşmayı hedefliyoruz. Böylece, PKK terör örgütü ile Esat ve Putin işbirliğiyle gerçekleştirilen devlet teröründen mağdur olanlara el uzatacağız, kardeşlerimizin dertlerine deva olmaya çalışacağız. 2016 yılında da mağdur ve mazlumlara el uzatma anlayışımız doğrultusunda yardım seferberliğimizi devam ettireceğiz.
Hendek siyasetiyle çözüm sürecini bitirmek, kardeşlik iklimini zehirlemek, birliğimizi ve dirliğimizi bozmak isteyenlere inat, Çözüm Süreci, milletimizin tamamı, tüm sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, kanaat önderleri muhatap alınarak devam ettirilmelidir. Süreç, silahı ve şiddeti yöntem olarak kabul eden zihniyete karşı maksimum güvenlik önlemleri uygulanmak, insanı yaşatmayı, barışı, kardeşliği, birliği, dirliği çözümün adresi görenlere ise daha fazla özgürlük, daha fazla eğitim, daha fazla insan hakları, daha fazla hukuk, daha fazla adalet, daha fazla sosyal kalkınma, daha fazla sağlık hizmeti, daha fazla ekonomik refah sağlanmak suretiyle devam ettirilmelidir. Çocukların ve gençlerin örgüte sermaye yapılmasına çabalayan, geleceklerini teröre kurban etmek isteyenlere izin verilmemelidir. Hendek terörünün taşeronu olan örgütlerin ve siyasal yapıların kendisine terör amelesi yapmak istediği çocuklara ve gençlere, yeni umutlar, yeni ufuklar sunulmalıdır. Bu noktada, Mardin'in evladı olan Aziz Sancar'ın Nobel Kimya Ödülü alması önemli bir yol haritası sunmaktadır bizlere. Gelin, “kinde değil, bilimde yarışalım”, çağrısıyla çocuklarımızı ve gençlerimizi geleceğe birlikte hazırlayalım.
Ortadoğu'da Esat ve Putin ortak yapımı terör devleti vahşetleri devam ederken İsrail ve Mısır'da da devlet eliyle üretilen terör hız kesmiyor. Faşist İsrail yönetimi Filistinli masum çocukları katletmeye, Mescid-i Aksa'yı işgale devam ediyor. Mısırın bu dönemdeki firavunu Sisi, İsrail'in gönüllü hizmetçiliğine, Filistine dönük zulüm uygulamalarındaki destekçiliğine fütursuzca devam ediyor. Filistin'e uygulanan ambargo, Gazze'ye uygulanan abluka kalkmış değil. Memur-Sen olarak, Filistin'e uygulanan abluka kalkmadan İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini doğru bulmuyoruz, Mavi Marmara şehitlerinin incineceğini, 78 milyonun onurunun zedeleneceğini düşünüyoruz. Bu anlayışla, önce abluka kalkmalı, sonra normalleşme sağlanmalı diyoruz. Darbeci ve katil Sisi'nin iktidardan uzaklaştırılmasını, başta demokratik seçimle göreve gelmiş ve Mısır'ın ilk meşru Cumhurbaşkanı Mursi olmak üzere tüm İhvan üyelerinin serbest bırakılmasını, bu noktada Türkiye'nin uluslar arası alanda daha çok lobi yapmasını istiyoruz.
Türkiye, taşıyıcı anneliğini küresel emperyalistlerin, kan anneliğini ise İran, Rusya ve Suriye'nin yaptığı DAEŞ ve benzeri terör örgütlerine karşı kararlı mücadelesini sürdürmeli, terörle mücadeleyi gerçekten kararlılıkla yürüten ülkelerle de işbirliğini artırmalıdır. Yine DAEŞ gibi kanlı örgütleri bahane ederek tüm Müslümanlara karşı İslamofobik eylemleri harekete geçiren, Müslümanlara yönelik ötekileştirici ve ayrıştırıcı davranan gruplara karşı da küresel bir kampanya başlatmalıyız. İslam'ın barış ve sevgiye dayanan ahlakını bütün dünyaya anlatmalıyız.
Dünya, Ortadoğu ve Türkiye'nin yoğun gündemli süreçler yaşadığı 2015 yılında, çalışma hayatı ve Memur-Sen'in gündemi de dolu doluydu. Zafer ayı olan Ağustos'ta, Memur-Sen 3. Dönem Toplu Sözleşme müzakerelerinde 213 kazanım üreterek memur sendikacılığının kazanım rekorunu kırmak suretiyle, tarihi bir zafer elde etti. 2015 yılında teşkilatın desteğiyle, genel merkezin stratejik aklıyla üretilen ve 1 Ocak 2016'dan itibaren hayata geçecek kazanımlarımızın önemli başlıklarını hatırlatmakta fayda var. Son 10 yılın en yüksek maaş zammı yüzde 11.3'le Memur-Sen imzası taşıyor. İki yıllık toplu sözleşme döneminde kamu görevlilerinin maaşlarına yapılacak zam, -enflasyon farkı kaynaklı muhtemel artışlar hariç- %19.2'dir. Yine ilk kez özel hizmet tazminatı yansıtma oranlarının arttırılması suretiyle elde edilen ilave artışta Memur-Sen'in eseridir. 15 puanlık artışla kamu görevlileri emeklilerinin maaşlarına oransal zamma ilave olarak 100 TL zam ve emekli ikramiyesinde de 30 yıllık hizmet süresi için ilave 3.760 TL artış sağladık. İmzaladığımız toplu sözleşmeyle, kamu görevlisi emeklilerinin en düşük emekli maaşına 1 Ocak 2016 itibarıyla %19.1 gibi rekor seviyede zam yapılmasını sağladık. Kamu görevlilerinin cüzdanlarını rahatlatan, bordro rakamlarını yükselten bu kazanımlarımızın yanında, vicdanları ayağa kaldıran, insan onurunu koruyan kazanımlar da ekledik. Cuma namazı için öğle arası izin süresinin artırılması noktasındaki toplu sözleşme hükmü, toplu sözleşmede devrimdir. Diğer taraftan, bir anlamda kamuda gizli taşeronlaşma konumundaki 4/C'liler ile emsalleri kadroya geçmiş olmasına rağmen halen sözleşmeli çalışan 4/B'lilerin kadroya geçiş startını da bu sözleşmeyle biz verdik. 2005'ten beri verilmeyen bir derece, bizim imzamızla 1 Ocak'ta verilecek, 1 milyona yakın kamu görevlisinin yüzü gülecek ve maaşlarında 290 TL'ye varan miktarda ilave artış olacak. 4/C'li personele 159 TL ek ödeme verilmesini sağlamak suretiyle 1 Ocak 2016'ta 4/C'li personelin maaşlarına %14,3 ila %17,3 arasında zam yapılmasını da Memur-Sen sağladı. KİT personeline yönelik ek ödeme ve özel hizmet tazminatı artışları, avukatların vekalet ücreti zammı, yangınla mücadele sırasında vefat edenlere ödenen tazminattan yararlanan kamu görevlisi kapsamının genişletilmesi de Memur-Sen'in 3. Dönem toplu sözleşme kazanımları arasında yerini aldı. Sağlık alanında görev yapan kamu görevlileri başta olmak üzere bir çok kamu görevlisi için haklı beklenti konumundaki fili hizmet zammı konusu da bu sözleşmeyle toplu sözleşme kazanımına dönüşecek. Yüzleri güldüren, kamu görevlilerini sevindiren, sendikacılığın gücünü ve değerini hissettiren kazanımlarımız elbette bunlardan ibaret değil. Detaylarını bu bülten içinde ayrıntılı bir şekilde göreceksiniz.
Memur-Sen sadece yeni kazanımların değil, daha önceki kazanımlarımızı, kazanılmış hakları kaybetmemenin de garantisidir. Çalışma hayatı tarihine geçen kazanımlarımızı artırırken, kazanılmış haklarımızı da muhafaza edeceğiz, aşındırılmasına izin vermeyeceğiz. Bu kapsamda, Ak Parti'nin seçim beyannamesinde, hükümet programında, 2016 Eylem Planı'nda yer almayan, kamu görevlilerinin çalışma-iş güvencesinin kaldırılmasının kamuoyunda tartışılmasına, bazı iktidar milletvekillerinin bu konuyu gündemde tutma gayretlerine anlam vermekte zorlanıyoruz. “Hükümetin gizli gündemi mi var?” sorusu akla geliyor. Diğer taraftan, kamu görevlilerinin iş güvencesine yönelik tehditler içeren beyanlarda bulunmak, kamuda asli işlerde çalışan taşeronları kadroya almayı, 4/C'lileri kadroya geçirmeyi programına alan bir hükümetin vizyonuyla örtüşmediğini de ifade etmek gerekiyor. Memur-Sen olarak, hükümet programında yer verilen, kamu personel sisteminde ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda değişiklik ihtiyacını yıllardır biz de söylüyoruz. 1965 yılından bu yana 657'den daha fazla değişmiş, bütünlüğü noktasında sıkıntılar oluşmuş bir düzenlemenin ihtiyaçları, beklentileri karşılamadığı açıktır. 657'de yapılacak değişiklikler, kamu personel sistemine dönük düzenlemeler, siyasi irade ile bürokrasinin kapalı kapı yöntemiyle değil hükümet, sendikalar ve bürokrasi şeklindeki üçlü yapı yöntemiyle ve ortak çalışmayla gerçekleştirilmelidir. Ancak, bu noktada yürütülecek çalışmanın iş güvencesini kaldırmasına hatta bu güvenceye yönelik tehdit algısı oluşturmasına izin vermeyeceğimizi de bir kez daha deklare ediyoruz. Bu, Memur-Sen'in kırmızı çizgisidir, bu çizginin aşılmasına asla izin vermeyiz.
2016 yılında Türkiye, kazanılmış hakları geriye götürme gündemiyle zaman kaybetmemeli, ülkenin geleceği açısından kritik bir yıl olduğu kanaatini taşıdığımız 2016 yılını ‘yeni anayasa yılı' ilan etmelidir. Bu yıl, kamu görevlilerinin siyaset ve grev hakkını da barındıran, eşit vatandaşlık temelli demokratik, özgürlükçü, sivil ve toplumu kucaklayan yeni bir anayasa mutlaka yapılmalıdır. Bu noktada, ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet partileri de elini taşın altına koymalı, olabildiğince yüksek bir uzlaşıyla anayasa yapımı gerçekleştirilmelidir.
Memur-Sen olarak, 2016 yılını örgütlenme yılı ilan ettik. Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleşen ‘Vefa Yolunda 20 Yıl Bulaşması'nın sinerji ve enerjisiyle hız verdiğimiz örgütlenme çalışmalarımızın sonucu olarak, üye sayımız 900 binlere yaklaştı. “Öncü Medeniyet, Güçlü Sendika, Büyük Türkiye, Hedef 1 Milyon Üye” hedefiyle başlattığımız kampanyanın amacına ulaşması için tüm teşkilatlarımızın yoğun bir çalışma içinde olduğuna, teşkilat toplantılarında şahitlik ediyorum. Genel Merkez olarak, Türkiye buluşmasıyla, kadın, gençlik, engelli ve emekli buluşmalarıyla, panelleriyle, sempozyumlarıyla örgütlenmeye destek vereceğiz.
Örgütlenme çalışmalarına büyük bir özveriyle devam eden, dolu dolu divan toplantıları gerçekleştiren teşkilat mensuplarımıza teşekkür ediyorum. 2016 yılının ülkemiz, milletimiz, kamu görevlileri ve Büyük Memur-Sen ailesi için hayırlar getirmesi duasıyla, tüm üyelerimiz için sağlıklı ve bereketli bir ömür diliyorum.