Kazanımları Artırma Fırsatı; Siyasi İstikrar Ve Güçlü Ekonomi
Son yarım asırlık dönemde ekonomik gelişmişlik noktasında bir değerlendirme yaptığımızda, karşımıza birbirinden çok farklı iki Türkiye tablosu çıkar. Merkezinde 90`lı yılların olduğu ilk Türkiye tablosunda krizler, siyasi çalkantılar, uluslararası arenada yalnızlık ve itibarsızlık, olağanlaşan IMF denetimi ve uluslararası finans kuruluşlarının boyunduruğu üzerine şekillenmiş bir kutsal-derin devlet organizasyonu var. Bu tablo özellikle 40 yaş ve üstü kitlenin büyük çoğunluğu için değişmez, değiştirilemez bir makûs talih ve tekrar edecek bir tarih olarak belleklere nakşedildi. Bugün bir çoğumuzun “nereden nereye geldik” sorusunu sormamıza neden olan bu tablodan kurtulmak ve uzaklaşmak hiç de kolay olmadı. Halen devam eden kararlı bir mücadelenin sonucu olarak ortaya çıkan ikinci Türkiye tablosu ise başlangıç olarak 2000`li yılların ilk demlerini işaret ediyor. Siyasi istikrarın sağlandığı, medeniyet havzası başta olmak üzere sınırlarımız dışında da itibarın ve ihtiramın arttığı, küresel rekabet düzleminde paydaşlığın farkına varıldığı, siyaset-ekonomi ilişkisinin sivil, özgürlükçü, demokrat bir kurguyla tasarlandığı, vesayet-egemenlik çatışmasının millet iradesi lehine sonuçlanmaya başladığı bu süreç şimdiki tabiri ile “Eski Türkiye”den ayrılış, Yeni Türkiye`ye doğru yol alış tablosunun eskizlerini ortaya koymuştur. Bahsettiğimiz bu tablo, geçmişte yaşadıklarımızı tamir etmeye uygundur ancak geleceğin Büyük Türkiye`si hedefi noktasında bizi, milleti ve ümmeti tatmin etmeye yeterli değildir. Yeni bir sıçramanın, yeni bir hamleler zincirinin yeni ufuk ve arayışların, eskizleri ortaya çıkan bu tabloya nihai şeklini verecek içerikle hayata geçirilmesi gerekiyor.
Yarım kalan hiçbir çalışma eser sıfatı kazanamaz.
Çalışmasını yarım bırakan hiç kimse de sanatçı, zanaatkâr ya da müesser
sıfatını kullanmaya hak kazanamaz. Türkiye bu çerçevede son 13 yılda her alanda
olduğu gibi ekonomi alanında da gerçekleştirdiği hamleleri tamamlamak ve kalıcı
sonuçlar üretecek bir ekonomi perspektifini hayata geçirmek durumundadır. Son
dönemde oluşan siyasi istikrar, ekonomiye olan güveni arttırmış, bu güven gerek
reel gerekse finans sektöründe yerli ve yabancı girişimcilerin Türkiye
tercihinde bulunmasında da zemin hazırlamıştır. 1 Kasım Genel Seçimleriyle
ortaya çıkan sonuç ve yeniden yakalanan istikrar işsizlikten enflasyona, dış
borçtan cari açığa birçok konu başlığında düşüş, milli gelirden ihracata, kişi
başına gelirden sanayi üretimine ve diğer birçok alanda yükselişi trendi
oluşturmalıdır ki ekonomi alanı Yeni Türkiye eserinin ortaya çıkmasına katkı
sağlayabilsin. Bunun yanında, bu ideallere ulaşılırsa –biz dahil- Yeni Türkiye,
Güçlü Türkiye iddiasının sahipleri eser sahibi olmayı da başarmış olur.
Türkiye`nin millet iradesi ve demokratik hukuk
devleti idaresi işbirliğiyle devam etmesi gereken “Büyük Türkiye yürüyüşü” ilk
olarak, eğitim alanındaki orta kalite, ekonomi alanında orta gelir
tuzaklarından ivedilikle kurtularak devam ettirilmelidir. Sürdürülebilir
ekonomik büyüme ve kalıcı ekonomik refah, ileri teknoloji gerektiren ürünler
üretmeyi, gelir dağılımdan adaleti sağlamayı, ekonomik özgürlükler konusunda
daha yüksek güvenceleri oluşturmayı gerektirir. Üretim çarkı işlemeyen bir
ekonomik modelin, salt siyasi istikrar üzerinden refah devleti ve refah toplumu
üretmesi beklenemez.
1 Kasım seçimleriyle oluşan siyasi tablo, ekonomi
alanında ihtiyaç duyulan restorasyon ve reform odaklı değişim ve gelişim
kurgularını yönetmeyi kolaylaştırıcı bir işlev görecektir. Bu perspektifle
Türkiye`nin yeni dönem ekonomi politikaları; büyüme, kalkınma ve küresel
rekabette önde olma hedefleri yanında üretim potansiyelini artıran, adil gelir
dağılımı anlayışıyla yol alan bir çerçeveyle belirlenmeli, milli ve yerli
hassasiyet yanında evrensel ilkeler ve küresel rekabet noktasında kapsayıcılık
formu oluşturmalıdır. Bütün bunlar, siyasi istikrar-güçlü ekonomi
korelâsyonunun doğru bir şekilde kurulmasına fırsat ve imkân sunar.
Ekonominin krizden ve kırılganlıklardan uzak olduğu süreçlerde gerçekleşen ilk üç toplu sözleşmede elde ettiğimiz kazanımlar, hem siyasi hem de ekonomik istikrarın; kamu görevlileri ve Memur-Sen için yeni dönemde daha fazla kazanım üretmek için önemli bir fırsat ve imkan olduğunu gösteriyor.