Protokol Cumhurbaşkanlığı’ndan Gelecek Vizyonlu Başkana
Türkiye, ilk kez halkın kendi iradesiyle doğrudan Cumhurbaşkanını seçeceği için siyasal tarihin akışını da değiştirecek bir süreci yaşıyor. TBMM ve siyasi partiler üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize dönüştü(rüldü)ğü Türkiye fotoğrafının mimarı vesayet ve darbe dönemlerinin oldukça uzağındayız.
Cumhurbaşkanı adayının, seçiminin siyasi pazarlık, gerginlik ve sistem sorunu haline gelmesine kaynaklık eden çok turlu seçimler artık geride kaldı. Cumhurbaşkanı seçemeyen, seçmesi engellenen TBMM, Cumhurbaşkanı seçimini engelleyen Anayasa Mahkemesi görüntüsü de arşive indirildi.
Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, çok genel hatlarıyla ifade ettiğimiz bu olumsuzlukları kesin bir şekilde sona erdirecek olması nedeniyle esasen tek başına büyük ve önemli bir olaydır. Bununla birlikte sahibi olduğumuz medeniyet değerlerimiz, yakın tarihten çıkardığımız sonuçlar ve içinden geçmekte olduğumuz süreç Türkiye Cumhuriyeti’nin 12 nci Cumhurbaşkanının belirleneceği seçimi ve seçim sürecini çok daha önemli ve anlamlı kılıyor.
Bu noktada, sözün başında bir hususun altını özellikle çizmek gerekiyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin “367 garebeti” olarak bilinen kararıyla sonuçlanan 11. Cumhurbaşkanı ilk seçim sürecinde şahidi olduğumuz TBMM ve siyasi partiler üzerinde vesayet kurma arayışlarını geçersiz kılacaktır. Bu anlamda vesayet sona erecek ve siyaset kurumu millet iradesinin rotasına girmiş olacaktır. Vesayet prangalarından kurtulan Türkiye; siyasi, ekonomik, sosyal ve dış politika alanlarında yeni, kalıcı ve dünya düzleminde sonuçlar barındıran tarihsel sıçramasını, beklenen hamlesini yapmanın eşiğinde bulunuyor.
Bu sürecin en temel hedefi kadim medeniyetimizin ihyası ve yeniden büyük Türkiye’nin inşasıdır. Türkiye’nin, tarih sahnesinde yerini almasıdır. İstikbal, istiklal ve istikrar noktasında büyük bir ivme yakalayan ülkemizin yeni bir motivasyon üretmesi; doğrudan halkın oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanının ulusal, bölgesel ve küresel sorunların çözümünde daha aktif sorumluluk almasını ve öncülük yapmasını gerektiriyor.
Bütün bunları, kim başarabilir? Kim aktif sorumluluk alıp, millete ve devletin kurumlarına hatta medeniyet havzamızdaki milletlere ve ülkelere öncülük, yol göstericilik yapabilir? Bu sorular, sadece 12. Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin süreçte değil bundan sonraki C.Başkanlığı seçim süreçlerinde de sorulmalı ve hassasiyetle cevaplanmalıdır. C.Başkanlığına dair nasıl’lar doğru bir zeminde tartışılarak cevaplanırsa kimin C.Başkanı seçilmesi gerektiği sorusuna daha rahat cevap verilebilir.
Bu yüzden, kim sorusuna odaklanmadan önce sıfatlar, hasletler, değerler üzerinden üretilecek nasıllara cevap vermek gerekir. Cumhurbaşkanının vizyonunu, donanımını, sorumluluk algısını, iletişim yeterliliklerini ve nihayetinde liderliğini ön plana çıkaracak vurguların ve sorgulamaların devreye sokulması gerekir. Bu yolla Yönetici Cumhurbaşkanı mı, Lider Cumhurbaşkanı mı tartışmasını başlatarak Cumhurbaşkanı kim olmalıyı ete kemiğe büründürebiliriz.
Türkiye’nin bu noktada hangi özellikteki C.Başkanına yöneleceğini belirlemek için yönetici ile lider arasındaki farkı birkaç özellik üzerinden çizmek/netleştirmek yararlı olacaktır. Lider; önderlik yapar, yenilikçidir, değişimden ve dönüşümden yanadır. Yönetici ise verilen yetkiyi kullanır, kuralları uygular, mevzuatı esas alır ve nihayetinde statükoyu devam ettirir. Drucker, lider ile yönetici arasındaki farkları sayarken; yöneticinin bulunduğu alanı idare ederken, liderin yeni alanlar açtığını, toplumu yeni alanlara taşıdığını ifade eder. Yine yönetici karar verirken, liderin hüküm verdiğini; yönetici karmaşayı yönetirken, liderin belirsizliklerle mücadele ettiğini, yönetici işi doğru yaparken, liderin doğru iş yaptığını ifade ediyor.
Konuya Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri merkezinde daha somut bir mesele üzerinden baktığımızda Büyük Memur-Sen ailesi olarak bize göre lider; kadim medeniyetin ihyası ve yeniden Büyük Türkiye’nin inşası noktasında heves ve hedef sahibi, kendinden önceki eserlere sahip çıkmayı ve kendinden sonraki nesillere eser bırakmayı önemseyen, milleti, millet iradesini, milli egemenliği bütün iş, işlem, karar ve eylemlerinin odak merkezi olarak kabul eden kişidir.
Yönetici ve lider kavramlarına yönelik farklılıklar, tespitler ışığında yönetici cumhurbaşkanını; “protokol cumhurbaşkanlığı”, rutin yetki ve görevler dışında sorumluluk yüklenmeyen “kitabi cumhurbaşkanlığı” anlayışı olarak etiketleyebiliriz. Darbe ürünü 1982
Anayasası da, C.Başkanlığına ilişkin mevcut düzenlemeleriyle protokol cumhurbaşkanı misyonunu esas almış ve C.Başkanını kitabi C.Başkanlığına mahkum etmeye çalışmıştır. Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddesinde bu protokol/kitabi C.Başkanlığı misyonu kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. Maddenin hemen başında yer alan “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:” ifadeleri bu durumu özetliyor. Devlet ve niteliklerinin öncelendiği ve milletin sütre gerisinde bırakıldığı bir hükümle C.Başkanı devletle yoğun temasa mahkum ediliyor. Devlet öncelenmiş, millet ikinci plana itilmiştir. Milletin devleti yerine devletin milleti vurgusu yapılmıştır. Devleti merkeze almak zorunda bırakılan ve bu yönüyle vizyoner kimliğe kapılarını kapatan Cumhurbaşkanı profiline yapılan bu vurgu, ağır bir retorikle Cumhurbaşkanlığı yemin metninde de kendini tekrarlıyor. Bütün bunlar 82 Anayasası’nın, gerek kollektif ruhundan gerekse tek tek maddelerinden milletin adamı C.Başkanı değil devletin adamı C.Başkanı peşinde olduğunu göstermektedir. Bu hükme çok sadık kalındığında devletin adamı olunur, milletin adamı olunmaz. Statükonun adamı çıkar, değişimin adamı çıkmaz. 82 Anayasası’nda lider cumhurbaşkanı tasarımı yerine yönetici cumhurbaşkanı tasarımı vardır.
Devletin ve milletin birliğini temsil dışındaki yetki ve görevlerine baktığımızda protokol cumhurbaşkanlığı, yönetici cumhurbaşkanlığı, rutine endeksli cumhurbaşkanlığı, Çankaya’nın noteri kavramlarının ön palana çıktığını görebiliyoruz. Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri icracı değil temsilidir. 82 Anayasası’na göre, cumhurbaşkanının onaylama, imzalama ya da onaylamama, imzalamama, seçme, atama, toplama, toplantıya çağırma, başkanlık etme gibi sembolik ve temsili görevleri var. Yasama, yürütme ve yargı alanına ilişkin görev ve yetkiler itibarıyla, Cumhurbaşkanı değiştirici, dönüştürücü, reforme edici ve yeni bir tekemmül haritası oluşturucu gibi imkan ve fırsatlarla donatılmamıştır. Gerçektende yasama, yürütme ve yargı boyutuyla C.Başkanı’nın yetkilerine baktığımızda yeni bir anlayışın, değişim konseptinin, reform aklının Cumhurbaşkanı eliyle sisteme ve devlet erklerine kanalize edilmesinin imkan olarak tasarlanmadığını (bu arada yasaklanmadığını da) görüyoruz.
Cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin toplumsal algının veya kamuoyu nezdindeki saygınlığının ağırlıkla temsil görevleri üzerinden şekillendiği/belirlendiği dikkate alındığında, icrai işlemler, politik tespit ve tercihler, siyasal analiz ve değerlendirmeler yapma eğilimi gösteren bu yönüyle Türkiye’nin gelecek rotasının çiziminde ve konjonktüre dönük tepki/ tepkisizlik takdirinde bulunma hedefi bulunan Cumhurbaşkanı profilini kabul etmek muhalif bir kimlik açısından bu duruma tahammül etmek elbette kolay değildir.
Ancak, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi hem bu profil değişikliğinin kabulüne hem de güçlü C.Başkanına yönelik tahammüle katkı sağlayacaktır. Şüphesiz C. Başkanının doğrudan halkın oylarıyla seçilmesine ilişkin anayasa hükmü değişikliğinde yetkilere, görevlere ve yeterliliklere ilişkin değişiklik yapılmadı. Ancak, demokratik siyasal sistemlerin hemen bütünü açısından en büyük endeks olan halk iradesi üzerinden tevdi edilen C.Başkanlığı makamına ait yetki, görev ve sorumluluk algısının C.Başkanının TBMM tarafından seçildiği dönemle aynı düzey ve şartlarda olacağını düşünmek gibi bir hataya da kimse düşmez herhalde. Sonuç itibarıyla, mevcut siyasi tabloda iktidar partisinden veya Meclis’te grubu bulunan muhalefet partilerinden daha yüksek bir oyla göreve gelecek olan C.Başkanı’nın küresel düzeydeki sorunlar da dahil olmak üzere siyasi, hukuki ve sosyo-ekonomik konulara ilişkin taraf olmaktan kaçınmayacağını ön görmemiz gerekiyor. Çünkü, arkasında güçlü bir halk ve kamuoyu desteği olacak.
Cumhurbaşkanının TBMM tarafından seçildiği dönemde kullandığı yasama, yürütme ve yargıyla ilgili rutin yetki ve görevlerinin yanına halk tarafından seçilmek kaynaklı spontane yetki ve görevlerin de ekleneceği göz ardı edilmemelidir. Olağanüstü dönemlerde kullanılması öngörülen veya kullanılması daha doğru bulunan bazı yetkilerin, 12. Cumhurbaşkanı tarafından kullanılabileceği öngörüsü artık bilgiye dönüşmüş durumdadır. Siyasal sistemimiz itibarıyla “olağanüstü hal” kavramını hep olumsuz değerlendirmek ve özgürlükler itibarıyla riskin zirve yaptığı dönemler olarak kabul ettik. Ancak, bu sefer durum farklı, Türkiye gerçekten olağanüstü bir hal yaşamaktadır. Türkiye, bir asra yaklaşan vesayet odaklı, darbe duraklı makyajlı demokrasi dönemine bihakkın son vermenin son düzlüğündedir. Medeniyetiyle, milletiyle, mensubiyetiyle barışmanın, bir arada ve huzurlu yaşamanın daha da ötesi “Yeniden Büyük Türkiye” olmanın eşiğindedir. Medeniyet havzasındaki ülkelerin öncüsü ve örneğidir. Sadece medeniyet paydaşlarımız
bağlamında değil bütün dünya mazlumlarının sesi, nefesi ve hamisidir. Türkiye, kabuk değişiminin de ötesinde bir büyük iklim değişiminin, bir büyük vizyon ve ufuk değişiminin arefesindedir. Bu nedenle, sınırları içine hapsedilmiş Türkiye’nin, postalla siyaset kurumları hizaya getirilen Türkiye’nin, komşusunu, medeniyetini, medeniyet havzasını tanımayan, kendini tanıtamayan Türkiye’nin daha özet ve net bir ifadeyle Eski Türkiye’nin kodlarıyla, genetiğiyle yazılmış bir anayasanın tarif ettiği, tahdit ettiği, tanzim ve tahkim ettiği Cumhurbaşkanlığı profili, ne milletin ne de devletin ihtiyaçlarını karşılar. Eski Türkiye’nin kendi vatandaşını dahi tehdit olarak algılayan, herkesi kan kardeşi yapmaya yeltenen, farklı konuşmayı, farklı söylemeyi, farklı inanmayı, farklı giyinmeyi “anarşi”, “bölücülük” ya da “irtica” olarak niteleyen, korku aynalarının etkisiyle yazılan tepki anayasası hükmündeki 82 Anayasasında sıralanan yetki ve görevlerine mahkum olmuş, o hükümlerle üst düzey bürokrasiye dönük atama amirliğiyle veya Anayasa Mahkemesine dava açmakla yetinen, zülfiyare dokunmayan, Türkiye’nin geleceğini, vizyonuyla, birikimiyle, duruşuyla dokumayan bir Cumhurbaşkanı ne medeniyet ihyasının ne de Yeniden Büyük Türkiye iddiasının taşıyıcı kolonu olabilir.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi 12. Cumhurbaşkanının; eski Türkiye’ye dair siyasi töreleri, büyümeyi dikkate almayan teamülleri, diplomatik çekingenlikleri, küresel alana dair körlüğü, bölgesel alana dair sağırlığı elinin tersiyle itmesini sağlayacaktır. Türkiye’nin, Türkiye halkının, milletin, medeniyetin ve kardeşliğin konu olduğu her meselede C.Başkanının başaktör olmasını, sorumluluk almasını ve sorumluluklarını paylaşmasını sağlayacaktır. Halk tarafından seçilmesi Anayasa’da yer verilen sorumsuz C.Başkanı kavramının tarihe karışması ve C.Başkanının halka hesap vermek durumunda olması demektir. Halkın C.Başkanına hesap sorabilmesi demektir.
Cumhurbaşkanı rutin anayasal ve yasal görev ve yetkileri elbette en etkin ve verimli bir şekilde kullanacak, kullanmalı. Ancak anayasa ve yasalarda yazmayan sorumlulukları da var. Gönül yasasından gelen, vicdan anayasasından kaynaklanan sorumlulukları var. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı anayasa ve yasalarda yazanlarla yetinemez, yetinmemelidir. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı devlet eksenli hizmet anlayışını millet eksenli bir anlayışa dönüştürmek ve milletin değerlerini, kararlarını, beklentilerini ve taleplerini dikkate almak durumundadır.
Büyük Memur-Sen ailesinin Cumhurbaşkanlığı tasavvuru 82 Anayasası’nda yetki ve görevleri sayılan Cumhurbaşkanı değildir. Bizim, gelecek tasarımı olan, sadece ufku değil ufuk ötesini görebilen ve zalim ile mazlumun kavgasında tarafsız olmayı zulme ortak olmak gören, bir saniye dahi düşünmeden mazlumun yanında yer alacak ve gereğini yapacak bir cumhurbaşkanı tasavvurumuz var. Bulunduğu şartlara teslim olan, egemen güçlere boyun eğen değil, bulunduğu şartlara hakim olan, riske girebilen, meydan okuyabilen, mayalayıcı, dönüştürücü, strateji oluşturabilen, toplumuna ve insanlığa ilham veren, kurulu düzeni koruyan değil, düzen kuran bir Cumhurbaşkanı istiyoruz.
Büyük Memur-Sen ailesi olarak, kutsal devletten, derin devletten, vesayet rejiminden çok çektik, milletimiz çok bedeller ödedi. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanının sadece devletin başı olmasını kabul etmiyoruz, milletin başı, milletin sözcüsü ve değerlerinin sesi olmasını bekliyoruz.
Memur-Sen olarak, cumhurbaşkanının misyon ve vizyonunun anayasa ve kanunlarla sınırlı olmamasının gerekliliğine, kadim medeniyetimizin, tarihimizin, coğrafyamızın ve yeniden büyük Türkiye idealinin yüklediği sorumluluk açısından bakıyoruz. Tarafsız Cumhurbaşkanı kavramını kabul etmiyoruz. Cumhurbaşkanının doğrudan, mazlumdan, değerlerimizden ve emekten yana taraf olmasını istiyoruz. Darbelere, vesayete karşı demokrasiden, millet iradesinden yana taraf olmasını istiyoruz.
Ulusal ve küresel düzeydeki bütün vesayet aparatlarına karşı mücadele yürütme azim ve kararlığıyla millete, dünya mazlumlarına örnek olan, millet için, mazlumlar için sömürüye, sömürü düzenine ve sömürenlere meydan okuyan bir C.Başkanı istiyoruz.
Bir asırdan uzun süre vesayet ikliminin boğucu etkisinde kalan Türkiye’yi ve milletimizi; demokratikleşme, özgürleşme ve sivilleşme hamleleriyle insan hakları, eşit vatandaşlık ve insanlık onuru kavram ve uygulamalarıyla tanıştırmanın liderliğini üstlenmelidir 12. Cumhurbaşkanı. Bunun için, hukukun üstün olduğu, adaletin tez elden tesis edildiği, hukuk devleti anlayışının her kural ve kurumuyla hayata geçtiği bir Türkiye’nin inşasını üstlenmelidir.
Ötekileşme, ırk üzerinden restleşme, kanı bir başka kandan üstün ya da aşağı görme marazlarından kurtulma mücadelemizin öncülüğünü yapmalı, Çözüm sürecini bütün hassasiyetleri gözeterek milletin ve devletin bütünlüğü reflekslerini de kuşanarak çözümle taçlandırma iradesinin sahibi olmalıdır 12. Cumhurbaşkanımız. Ekonomide, bilimde, eğitimde, kültür, sanat ve sporda ihtiyaç duyduğumuz sıçramanın gerçekleşmesine öncülük yapmalıdır.
Konu Türkiye olduğunda en fakirinden, en zenginine, aliminden, cahiline, özgüründen, tutuklusuna, yazarından , düşünürüne herkesin fikrini , eleştirisini, tepkisini dinlemeli, anlamalı ve bunu sağlayacak uygulamaları hayata geçirmelidir. Konu Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam coğrafyası olduğunda; Filistinli kadar Filistin’i, Tunuslu kadar Tunus’u, Türkistanlı kadar Dogu Türkistan’ı Afganlı kadar Afganistan’ı düşünmeli ve Türkiye’nin tarihten gelen birleştiricilik potansiyelini hayata geçirmelidir halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanımız. Medeniyet havzamızın dününe, birikimine, eserlerine hakim olmalı, kadim medeniyet değerlerinin yeniden inşasında milli ve uluslar arası işbirliğini harekete geçirmelidir. Emek ve sermaye arasında uzlaşmacı bir ilişki ağının oluşmasına öncülük yapmalı, emek sömürüsüne de sermaye düşmanlığına da fırsat vermeyecek üslubuyla örnek olmalıdır. Gelir dağılımındaki adaletsizliği giderme ve yoksullukla mücadelede de öncülük etmelidir.
Türkiye, bir asırlık vesayet ve darbe döneminden sonra on yılı biraz aşkın olmakla birlikte son dönemde, demokrasi, özgürlük, sivilleşme gibi son zamanların tepe kavramlarının her birine yönelik önemli adımlar ve reformlar gerçekleştirdi. Milletin egemenliğini reddedenlerce vesayetin başmüfettişi olarak tasarlanan Cumhurbaşkanlığı makamı, C.Başkanı halk tarafından seçilmekle devletin başı olmak ve milletin birliğini temsil etmek hapsinden kurtulacak. Halkın seçtiği C.Başkanı milletin devlete, devlet gücüne karşı korunmasında en önemli aktör haline gelecektir.
Türkiye Cumhuriyetinin 12. Cumhurbaşkanı, halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olması nedeniyle salt bu nedenle tarihe farklı bir zeminde kaydedilecektir. Cumhurbaşkanının halkın oylarıyla seçilmesinin bundan başka ve çok daha önemli sonuçları da olacaktır. Bunların bir kısmı Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ortaya çıkacaktır. 12. Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesine yönelik seçim süreci; adaylarıyla, siyasi partilerin yaklaşımıyla, seçim aşaması, sonuçların açıklanma ve yorumlanmasıyla C.Başkanının halk tarafından seçimine ilişkin müktesebatı ve teamülleri oluşturmak gibi önemli bir işlevi de görecektir.
Büyük Memur-Sen ailesi olarak, 12. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin milletimizin birliğine ve dirliğine katkı sunacak bir süreç olmasını temenni ediyoruz. Milletimiz için zafer ayı olan Ağustos’ta yapılacak seçimlerde halk tarafından seçilecek yeni Cumhurbaşkanının Türkiye’nin demokratikleşmesine, sivilleşmesine, özgürleşmesine, kardeşlik iklimiyle bütünleşmesine, kalkınmasına liderlik yaparak “Yeniden Büyük Türkiye” inşası ve kadim medeniyetimizin ihyası hedefine öncülük etmesini diliyoruz.