Örgütlü Toplum Olmak
Hızla gelişen teknoloji, gittikçe kalabalıklaşan şehirler, gündelik hayatın her geçen gün artan ve ağırlaşan yükü, hiçbir zaman yok edilemeyen ekonomik endişeler, ağır sorumlulukların iç dünyalarda doğurduğu fırtınalar, çatışmalar, savaşlar, dış dünyanın kavga ve gürültüleri, ürkütücü bir gelecek kaygısı ve bütün bunlarla boğuşmak, üstesinden gelmek zorunda olan insan.
Dünyanın sürüklendiği bu tarihi dönemeçte insan, ya içinde bulunduğu anafordan kurtulmanın çıkış yolu olarak, bir arada yaşama kültürünün olmazsa olmaz şartlarını oluşturan uzlaşma, dayanışma ve bunlara dayalı örgütlü bir hayatı, ya da yalnızlaşmayı, çaresizliği ve bu durumdan mütevellit kaos ve bunalımı tercih edecek.
Çok cepheli ve çok boyutlu krizler, çok muhkemmiş gibi görülen toplumlarda bile kısa sürede derin çatlaklar ve yaralar açabiliyor, tamiri imkansız sonuçlar doğurabiliyor. Örgütlenme konusunda yerel ya da uluslar arası planda en sık karşılaşılan durumlardan birisi de; sivil inisiyatif ve örgütlenmeleri devre dışı bırakan, bütün sorunların çözümünün sadece devlet aygıtı marifetiyle halledilmesini öngören anlayış ve uygulamalardır. Bu şedit uygulamaların nasıl akamete uğradığını, daha büyük sorunlara, devasa yıkımlara yol açtığını yakın tarihimizin ve yakın coğrafyamızın yaşadığı acı tecrübeler ile çok iyi biliyoruz.
Yönettiği ve sayesinde var olduğu toplumun, kendi içinde uzlaşmak ve dayanışmak suretiyle ülkenin ve toplumun kalkınmasına katkı sağlamasını engellemek nasıl izah edilebilir? Aslında bu yaklaşım, devletin kendi toplumuna ve halkına güvenmediğini açıkça ortaya koymasıdır ki, en vahim olanı da budur. Bizim de daha yakın zamana kadar yaşadığımız içe kapalılığın ve üçüncü beşinci sınıf dünya ülkesi konumunda bulunmamızın temel sebeplerinden biri de işte bu yaklaşım, yani halka, millete, topluma güvenmeme dolayısıyla sivil örgütlenmeleri yasaklamaktı. Bu durum karşısında tabii olarak milletin devlete bakışı ve güven algısının da erozyona uğraması kaçınılmazdır. Hiçbir millet, kendi kurduğu ve geliştirdiği yapılar vasıtasıyla kendini ifade etme özgürlüğünün elinden alınmasına rıza göstermemiştir. Bu tür çok cepheli ve çok boyutlu sorunlar, çok muhkemmiş gibi görülen toplumlarda bile kısa sürede derin çatlaklar ve yaralar açmış, tamiri imkansız sonuçlar doğurmuştur.
Tamamen gönüllülük esasına dayalı sivil toplum örgütlenmeleri, pek çok alanda artık yerel olmaktan çıkmış küresel bir olgu haline gelmiştir. Çünkü küresel sorunlar ancak küresel örgütlenmelerle çözülebilir. Bu yüzden, bu çağın omuzlarımıza yüklediği görevlerden biri de, küresel ölçekte örgütlenmeler kurmak, dayanışma ve paylaşımları artırmaktır. İnsanlık günümüzde en çok bu alandaki çaba ve çalışmalara muhtaçtır.
Kısacası örgütlü yaşamı başaramayan toplumların, adaletli bir paylaşımın olduğu yaşam standardına ulaşması imkân dâhilinde değildir. İnsanlığın geleceğini yakından ilgilendiren çok hassas, bir o kadar da önemli bu konuya ayırdığımız sayımıza birikimini aktararak makaleleriyle katkı veren herkese şükranlarımızı sunuyoruz.