Örgütlü Mücadeleyi Değerlele Büyütmek
Örgütlü toplum; demokratik, katılımcı, çoğulcu ve güçlü toplumdur. Bir ülkenin örgütlenme katsayısının yüksekliği, doğru çözümleri doğru zamanda bulması açısından önemli bir araç ve fırsattır. Özellikle sendikal yapılar; toplumsal sorunlar karşısında her an yeni öneriler, yeni çözümler, yeni yollar üreten, vizyon ve misyonlarıyla ülkelerin geleceğini şekillendirecek ortak aklı iyi kullanan en dinamik örgütlenmelerdir. Örgütlülük ile uygarlık eş anlamlıdır. Kurucu Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan “Medeni insan örgütlü insandır. Hak aramasını bilen insandır. Her değer sahibi, her inanan insan, düşüncelerini hayata hâkim kılmak istiyorsa mutlaka örgütlü mücadeleye katılmalıdır” diyerek örgütlenmenin önemine işaret etmiştir. Refahı tabana yaymanın, gelir dağılımında adaleti sağlamanın, kalkınmanın, haksızlıklara karşı koymanın yolu örgütlenmeden ve örgütlü yapılardan geçer. Kimler örgütlenmeli, örgütlenmenin sınırları ne olmalı sorusuna Memur-Sen olarak; Asker, polis, hakim ve savcı da dahil herkes örgütlenebilmeli/örgütlenmeli cevabı veriyoruz. Biz, asker, polis, hakim ve savcının örgütlenmesine ilişkin bir idrak noktasında iken hala askeri işyerlerinde ve emniyet hizmetlerinde görev yapan sivil kamu görevlilerinin örgütlenme hakkına sahip olup olmaması gerektiğini tartışmak isteyenler var. Örgütlenmeye sınır konamaz, sınır konmamalıdır. Memur-Sen ve bağlı sendikaları, sivil toplum ve sendikal örgütler tarafından rol model alınmaktadır. Çünkü, “Halka Hizmet Hakk’a Hizmet” parolasıyla insanı merkeze alan Memur-Sen, milletimize ve insanlığa “nasıl bir iyilik yapabilirim” diğergamlılığını esas alan erdemliler hareketidir. “Fakr-u zaruret içinde olanların gönülleri dumana boğulmuş bir eve benzer. Sen onları dinleyerek gönüllerinde bir pencere aç ki, onların dumanı çekilsin-nefes alsınlar” diyerek yolumuzu aydınlatan Mevlana’yı ve medeniyet değerlerimizin taşıyıcısı ve inşacısı diğer öncüleri referans alan Memur-Sen ailesi olarak; kamu görevlilerini insan onurunun gerektirdiği mali, özlük ve sosyal haklara sahip kılmak, vesayet iklimine son vermek için mücadele ettik, etmeye de devam ediyoruz. Bu anlayışla sadece ülkemiz ve insanımız için değil bölgemiz, dünya ve insanlık için de çözümler öngörüyor ve hep birlikte hayata geçiriyoruz. Bu ulvi gayeyle, Somali’ye, Pakistan’a, Gazze’ye, Suriye’ye, Arakan’a, Van’a ve Samsun’a yardım elimizi uzattık, medeniyet coğrafyamızın insanlarıyla gönül diliyle konuştuk. Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle “ ‘Kim var?’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert ‘ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘benim olmadığım yerde kimse yoktur.” fikrini benimseyen bir anlayışla hareket ettik. Sağımız ve solumuzdakilerin ne yaptığına ne yapmadığına bakmadan, ihtiyaç duyduklarında milletimizin ve kamu görevlilerinin yanında olduk. Memur-Sen’in sivil toplum kuruluşları ve sendikal örgütler açısından rol model olmasına ilişkin süreci biraz açmak istiyorum. Memur-Sen, millet ve kamu görevlileri için daha fazla lehe olanı istemek/kazanıma dönüştürmek noktasında heyecanı, değer üretme kapasitesi, çözüm çeşitliliği ve eylem gücü yüksek örgütlerin en başında geliyor. Memur-Sen, doğru ve tutarlı çizgisiyle, “tehdit değil teklif” sendikacılığıyla sivil toplum ve sendikal harekete liderlik ve öncülük yapmaktadır. Memur-Sen olarak, birçok sözde sendikanın karanlık ve kirli oyunların parçası olduğu bir dönemde söylem ve eylemlerimizle sivil itaatsizlik örnekleri sergiledik. Bağlı sendikalarımızla birlikte, zor süreçlerde toplumun demokrasi ve insan hakları okulu haline geldik. Zihniyet ve medeniyet inşası noktasında büyük roller üstlendik. 28 Şubat sürecinde elit bir azınlık hariç milletimizin büyük çoğunluğunu ikinci sınıf vatandaş görmek isteyenlere, ‘öz vatanımızda bizlere parya muamelesi’ çekmek isteyenlere karşı Rosa Parks gibi sivil itaatsizlik gösterdik. Ayışığı, Balyoz, Ergenekon ve 27 Nisan gibi vesayet süreçlerinde dik durduk. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 milletvekilinin, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasında 411 milletvekilinin iradesinin yok sayıldığı süreçlerde, “Ortak Akıl” mitingleriyle milletin iradesinin, demokrasinin yanında olduk, vesayetin sona ermesi için mücadele ettik. Tüm bunları, düşünce özgürlüğü, düşünceyi ifade etme özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve inanç özgürlüğü için yaptık. İnsanlık, milletimiz ve kamu görevlileri için yaptığımız sivil itaatsizlik örneklerine, Şehreküstü Meydanı (Bursa), Kernek Meydanı (Malatya) Cumhuriyet Meydanı (Samsun) Sıhhiye, Güven Park, Danıştay’ın önü, Tandoğan (Ankara), Çağlayan ve Taksim Meydanı (İstanbul) gibi yüzlerce meydan ve o meydanlarda bize eşlik eden yüz binlerce insan şahittir. Milletimizin sıkıntılı günlerinde “bekle gör politikası” izlemedik, risk ve sorumluluk alarak sorunların üzerine gittik. Milletle çekişen, millete kafa tutan yüksek yargı mensuplarının, darbelere çanak tutan medya patronlarının karşısına dikildik. Her zaman ve her yerde “derin güçlere” karşı, “millet örgütlenmesi” içinde olduk, “milletin örgütü” olduk. Sivilleşmeye ve demokratikleşmeye yaptığımız katkılar, tarihe not niteliğindedir. Demokraside fay kırılmalarına son vermek için verdiğimiz mücadele herkesin malumudur. “Aydınlık Yarınlar İçin Demokrasi ve Egemenlik” sloganıyla başlattığımız ortak akıl mitingleriyle, Türkiye’de demokratikleşmenin önü açılmış, vesayetçilerin gücü kırılmıştır. Kar kış demeden topladığımız 2 milyon 150 bin imzayla, 28 Şubat sürecinin başat uygulamalarından “katsayı adaletsizliğini” yok ettik. Kamuda kadrolu dışındaki istihdam türlerine karşı çıktık, sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini sağladık. Bu süreçte mağdur edilen yerel yönetimlerdeki sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesinin de sözünü aldık. “Kesintisiz eğitime son” kampanyaları yürüttük. Bir başka 28 Şubat dayatması olan “çağdışı kesintisiz eğitim”in kaldırılması için verdiğimiz mücadele, 4+4+4 kesintili eğitimin yürürlüğe girmesiyle sonuçlandı. Kur’an eğitiminin önündeki engellerin kaldırılması, tek tipleştirme araçlarından milli güvenlik dersinin müfredattan çıkarılması, bütün disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açılması gibi temel kazanımlar, örgütlü mücadelemizle elde ettiğimiz yüzlerce hak arasında yer alıyor. 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma sunulan anayasa değişikliğine “Toplu Sözleşmeye de Toplumsal Sözleşmeye de Evet” diyerek kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı elde ettik. Şimdi, “Kamuda Kılık-Kıyafet Özgürlüğü” iradesiyle “Özgürlük İçin 10 Milyon İmza” kampanyasını başlattık. İnşallah, bu kampanyamızdan da olumlu sonuç alacağız. Bu kampanyamız sonucunda, eğitim, çalışma ve seçilme hakkı boyutuyla, kadın-erkek eşitsizliğinin yanı sıra kadın-kadın eşitsizliğinin de sona ereceğine, kadınların başörtülü olarak eğitim hakkından, çalışma hakkından ve seçilme hakkından özgürce yararlanacağına gönülden inanıyoruz. Değerli kardeşlerim; Erdemliler Topluğu Hılf’ul Fudul’un yemini şöyledir; “Zulme uğrayanın yanında bulunup ona, el koyulan malı geri verilinceye kadar hepimiz bir tek el gibi olacağız…”. Memur-Sen ailesi olarak, hem tek bir el gibi olmaya hem de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da “Ne haksızlık edin, ne de haksızlığa boyun eğin” düsturuyla mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz. İsrail Büyükelçiliği ve BM’nin Türkiye temsilciliğinin önündeki eylemlerimiz, bu konudaki cesur ve kararlı duruşumuzun örnekleridir. Hedef iyilik medeniyeti kurmaksa, insanların dertleriyle dertlenmekse, insanların sadece maddi ihtiyaçlarını değil ruhî, vicdanî ve fikri ihtiyaçlarını da karşılamaksa, orada herkesten önce Memur-Sen ve Memur-Sen’liler oldu, olmalıdır. Memur-Sen ailesi olarak, dünün Türkiye’sinin doğru anlaşılması, milletin ve kamu görevlilerinin lehinde kararlarla bugünün Türkiye’sinin yaşanabilir kılınması, milletle birlikte yarının Türkiye’sinin vizyonunun medeniyet değerlerimize bağlılık, doğaya ve saygın işe duyarlılık olması için çalıştık, çalışıyoruz, çalışacağız. Büyük çağrılar tek başına yapılamaz, büyük haykırmalar ve seslenmeler tek başına gerçekleştirilemez, tek başına etkili karşı çıkışlar haksızlığa dur deyişler sonuç getirmez. İyiliği küreselleştirmek, küresel zulümlere dur demek örgütlü toplumla mümkün, bunun da en iyi yolu sendikal örgütler oluşturmaktır. Emekliler, çiftçiler, gençler sendikalaşmak istiyor. Neden? Çünkü sendikaların daha etkin ve daha etkili olduğunu görüyorlar. Bugün, Arakan yetimlerine, Gazze mağdurlarına, Suriyeli çocuklara iyiliği ulaştırabiliyorsak bunu sendikalarla, sendikal örgütlenmeler aracılığıyla yapabiliyoruz. Değerli dava arkadaşlarım, 1995 yılından bu yana yürüttüğümüz “daha fazla demokrasi”, “daha fazla özgürlük”, “daha fazla refah”, “daha fazla insani yardım” konularındaki çalışmalarımızı, tempomuzu her geçen gün daha da artırarak sürdürüyoruz. Üye sayımız arttıkça, ürettiğimiz kazanım sayısı, ürettiğimiz kazanım sayısı arttıkça da üye sayımızın arttığı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Üye sayımızın 41 bin 871 olduğu 2002’den 231 bin 987 olduğu 2007’ye sadece üye sayımız değil ürettiğimiz kazanım sayısı da arttı. 650 bin 328 olduğu 2012 yılında ise çok daha etkili olduğumuz elde ettiğimiz kazanım ve haklarla ortadadır. O zaman yapmamız gereken, bir yandan nitelikli insan kaynağımızı ve kurumsallaşmayı daha üst seviyelere çıkarmak, diğer yandan da üye sayımızı önce yakın dönem hedefimiz 800 bin’e, sonra da 1 milyon’a ulaştırarak hem kamu görevlileri örgütlenmesini hem de Memur-Sen’i üye sayısı bakımından zirveye taşımaktır. Elde ettiğimiz yüzlerce kazanım, sorunları çözüme kavuşturmayı esas alan sendikal vizyonumuzu kamu görevlilerine anlatmayı kolaylaştırıyor. Son toplu sözleşmede, önerilen rakamları kabul etmediğimiz için imza atmadık. Ağustos 2013’te gerçekleşecek ikinci toplu sözleşme sürecinde, kamu işvereninin kamu görevlilerinin mali, özlük ve sosyal haklarını olması gereken düzeye çıkaracak öneriler ve zam teklifleriyle masaya gelmesini ve sürecin toplu sözleşme imzalamakla sonuçlanmasını hedefliyoruz. Bu hedeflerin gerçekleşmesi, kamu görevlilerinin beklentilerini karşılayacak teklifler yanında bu tekliflerin kabul edilmesi noktasında kamuoyu baskısı üretmeyi de gerektiriyor. Bu noktada öncelikli görev, medeniyet inşası ve ihyasının adanmış ve inanmış temsilcileri olan teşkilatlarımıza düşüyor. 18 yıldır gece gündüz çalışarak Memur-Sen’i yetkili ve etkili yapan teşkilatımızın bu yıl çok daha fazlasını yaparak örgütlenmede rekor bir artışa imza atacağına inancım tamdır. Bu yıl sadece teşkilatlarımızın çalışması yetmez, bizimle aynı ideale sahip medeniyet paydaşımız tüm sivil toplum kuruluşlarını da devreye sokmanızı bekliyorum. Ayrıca, ulusal, bölgesel ve yerel kanat önderlerinin de örgütlenmemize katkı sunmasını sağlamanızın, dualarını almanızın örgütlenmenin bereketini artıracağını inanıyorum. Fedakâr teşkilatımızdan bu yıl özellikle sendikalarla hiç tanışmamış, tanışmış ama küsmüş 700 bin sendikasız kamu görevlisine odaklanmalarını, bu kardeşlerimize konfederasyon ve sendikalarımızın kazanımlarını tek tek anlatmalarını istiyorum. Yine, kadın ve genç kamu görevlileri üzerinde yoğunlaşarak kadın ve genç üye sayımızın artışına bir ivme kazandırmanızı istiyorum. Örgütlenme çalışmalarında, Konfederasyonumuzun bu yıl için belirlediği temel hedeflerden biri olan, “Başörtüsü Yasağının Her Alanda Kaldırılması” başta olmak üzere kamuda kılık-kıyafet özgürlüğüyle ilgili “ Özgürlük İçin On Milyon İmza” kampanyamızı da işyeri işyeri gezerek anlatmanızı hassaten istiyorum. Örgütlülüğümüz arttıkça iyiliği çoğaltma, kötülüğü azaltma, kazanımları artırma, mağduriyetlere son verme noktasında çok daha etkili olacağız. Küresel kapitalizme, sömürüye, işsizlik, yoksulluk ve zulümlere de dur diyebileceğiz. Çünkü biz, “Sendikal mücadelemiz, Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek adına erdemliler hareketidir” sözleriyle vizyonumuzu belirleyen ve 13 yıl önce aramızdan ayrılan Mehmet Akif İnan’ın, milletimizin mutabakat metnini yazan Mehmet Akif Ersoy’un mirasçılarıyız. Bu derin hissiyat ve duygularla tüm teşkilatımıza; örgütlenme çalışmalarında başarılar diliyor, yolumuz açık, yolculuğumuz bereketli, Allah yar ve yardımcımız olsun diyerek sevgi ve saygılarımı sunuyorum.