2011, DEMOKRATİKLEŞMENİN TAMAMLANDIĞI BİR YIL OLMALIDIR
2010, tarihi gelişmelerin yaşandığı bir yıl oldu. Gerek kamu çalışanlarımız, gerek ülkemiz, gerekse dış gelişmeler açısından tarihe yön verecek gelişmeler yaşadık.
Memur-Sen ailesi olarak, 2010 yılında genel merkezlerimiz açısından 3 büyük kayıp yaşadık. Memur-Sen Genel Teşkilat Sekreteri ve Diyanet-Sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız, Bem-Bir-Sen Genel Sekreteri İbrahim Keresteci ve Memur-Sen Denetleme Kurulu Başkanı, Toç-Bir-Sen Genel Teşkilat Sekreteri Tahsin Suda yerleri dolmayacak büyük boşluklarla aramızdan ayrıldı. Keresteci ve Suda, trafik kazaları sonucu aramızdan ayrılırken, Ahmet Yıldız ise yakalandığı amansız hastalığa yenik düştü.
Memur-Sen olarak, 2010 yılında, Uluslararası Demokrasi Kongresi düzenleyerek, ülkemizin demokratikleşme sürecinde yaptıkları ve yapması gerekenlere dikkat çektik. Daha sonra kamu çalışanları açısından önem taşıyan, Toplu Sözleşme Çalıştayı’na katıldık. Bunun devamında, Memur-Sen olarak bu yönde çalıştaylar ve çalışmalar gerçekleştirdik.
Son kez gerçekleştirdiğimiz toplu görüşmelerde, son 9 yılın en iyi sonuçlarını elde ettik. Kamu çalışanlarının elde ettiği bu kazanımlarda, memur konfederasyoları adına sadece Memur-Sen’in imzasının olması ise dikkat çekicidir. Kamu çalışanlarının hakkını savunduğunu iddia edenler, bu başarıya bir katkı sunamamıştır. Toplu görüşmeler, adeta hükümetle Memur-Sen arasında geçmiştir.
Kamu çalışanları, toplu sözleşme hakkını, temelleri 2009 yılında atılmış olmasına karşın Memur-Sen’in büyük mücadelesi sonucu 12 Eylül’de yapılan referandum sonrası elde etti.
Referandumda ayrıca;
Darbecilere yargı yolu açıldı.
HSYK ve YAŞ’ın meslekten çıkarma kararları yargı denetimine açıldı.
Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçişi sağlayan, önemli reformlara imza atıldı. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı daha da genişletilerek geniş katılımlı temsil sistemi oluşturuldu.
Kadınlara, engellilere, şehitlerimizin geride bıraktığı emanetlerle gazilerimize pozitif ayrımcılığın yolu açıldı.
Ancak, yamalı bohça halini alan Anayasa, tam demokratikleşme yolunda istenileni verememekte. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise, yeniden hazırlanmış devletin milletinden milletin devletine geçişi sağlayacak, temeline insanı alan, demokrasinin tüm kurum ve kurallarının tezahür ettiği bir anayasa hazırlamaktır.
Vatandaşlarımız, 12 Eylül referandumunda, siyasilere bu görevi vermiştir. Referandumda bu kadar yüksek oy çıkması, ‘iktidar kim olursa olsun, yeni anayasayı hazırlasın’ olarak yorumlanmalıdır.
2010’da, tarihin kara sayfalarında utanç vesikası olarak hatırlanacak olaylar da yaşadık. Bunlardan biri de, Mavi Marmara gemisine terör devleti İsrail’in gerçekleştirdiği baskın ve saldırıdır. Filistinli sivillere insani yardım taşıyan gemilere baskın düzenleyip, sivil vatandaşları nefret ve kinle öldüren İsrail, bu haliyle terör devleti olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Bu menfur saldırıyı ülke genelinde protesto ettik. Ankara’da büyük bir miting düzenleyerek milletimizin hissiyatını dile getirdik.
Davos’da ‘one minute’ ile başlayan Türkiye-İsrail gerginliği bu olay sonrası tırmanırken, Türkiye’nin dış dünyadaki gücünü ise artırmıştır. Türkiye, bölgesinde gücü inkar edilemeyen, hak ettiği ve layık olduğu konuma erişmiştir.
Eksen kayması tartışmaları ise, Türkiye’nin sadece batı veya ABD ile değil, her yöndeki komşuları ve ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak için yürüttüğü dış politika sonrası ortaya atılmış, bir iddiadır.
2011 yılının, yarım kalmış demokratikleşme hamlesinin tamamlandığı, kamu çalışanlarının elde ettikleri toplu sözleşme hakkını grev hakkıyla taçlandırdığı, temel insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmediği, sendikalılaşmanın önündeki engellerin kaldırıldığı bir yıl olmasını ümit ediyor, kamu çalışanlarımıza, milletimize ve insanlığa sevgi, barış, sağlık ve hoşgörünün egemen olduğu bir yıl olmasını diliyoruz.