Soylu Mücadelemize Kararlılıkla Devam Edeceğiz
Türkiye, milleti ve devletiyle demokratikleşme yolunda çok önemli adımların atıldığı bir süreci yaşıyor. İnsanı merkeze alan, devleti milletin iradesine teslim eden, bireysel özgürlüklerin ve örgütlenmenin önünü açan yeni bir anayasa yapılma arzusunun toplumda ortak bir kanaat olarak kabul görüldüğü geri dönülmez bir döneme girilmiştir. Bu sürecin en önemli kilometre taşlarından biri olan kamu görevlilerine Toplu Sözleşme hakkını da içinde barındıran 12 Eylül 2010’da referanduma sunulan Anayasa değişikliği paketine demokrasinin ve milli iradenin tarafı olduğumuzdan destek verdik. Anayasa değişikliğinden sonra 4688 sayılı kanunda gerekli değişikliklerin yapılması için yoğun bir gayret sarf ettik. Katkılarımızla hazırlanan ilk taslakta yer alan hizmet kolu Toplu Sözleşmesinin Bakanlar Kurulu sürecinde taslaktan çıkarılmasına tepki gösterdik. Alanlara indik ve hizmet kolu sözleşmesinin düzenlemede yer almasını sağladık. TBMM’de kabul edilen değişiklikler, Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu adını alan 4688 sayılı kanun kapsamında Toplu Sözleşmenin 30 Nisan’da başlamasını sağladık. İlk Toplu Sözleşme taleplerimizi başta Tandoğan Meydanı olmak üzere 1 Mayıs’ta bütün Türkiye’de alanlardan gür bir sesle haykırdık. Toplu Sözleşme masasına Kamu İşveren Heyetiyle oturduk. Yüzdelik zam, taban aylığa zam, ek ödemelerde artış, kıdem aylığı, Toplu Sözleşme ikramiyesi, eş yardımı, çocuk yardımı, yan ödeme katsayısı, 4/C ve sözleşmeli personel statüsünde istihdam edilenlerin kadroya geçirilmesi başta olmak üzere insan onuruna yakışan çalışma şartlarını ve adil paylaşımı sağlayacak olan makul tekliflerimizin masada tartışılmasına zemin hazırladık. Toplu Sözleşme masasında özlük ve sosyal haklar açısından 63 tane önemli kazanım elde ettik. Mali haklarla ilgili teklif ve beklentilerimiz gerektiği şekilde karşılanmamış, Kamu İşveren Heyeti 2012 için % 3+3 olan teklifi % 3,5+4 gibi beklentilerimizin altında bir teklifte bulunmuştur. Bu gelişme üzerine teklife tepki göstererek kamu görevlilerinin beklentilerini karşılayacak yeni bir teklifle gelmeleri halinde görüşmelere devam edebileceğimizi belirterek masayı terk ettik. Teklifte herhangi bir değişiklik olmaması üzerine Kamu İşveren Heyeti’nin teklifini kabul etmeyeceğimizi ve imza atmayacağımızı ilan ettik. Toplu Sözleşme sürecini Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na taşıdık. Toplu Sözleşme masasındaki tutumundan; hükümetin ileri demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal devlet adına atmış olduğu çok önemli adımlara rağmen Anayasa ve yasa değişikliklerinin hayata geçirilmesi noktasında çok önemli zihniyet değişimine ihtiyacı olduğu anlaşılmıştır. Hükümet Toplu Sözleşme masasındaki tavrıyla Anayasa’da ve yasada Toplu Sözleşme hakkının yer almasına razı olduğunu; ancak bu hakların kullanmasını hazmedemediğini göstermiştir. Tüm bu gelişmelere sessiz kalmadık. Ülkemizin dünyada büyüme ve kalkınmada ikinci ekonomiye sahip olduğunun ifade edildiği bir dönemde bu büyümeden ve refah payından hakkımızı istediğimizi, Toplu Sözleşme tekliflerimizle ve eylemlerimizle ortaya koyduk. Toplu Sözleşme sürecindeki bu olumsuzluğu “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun hala tamir etme şansı var” diyerek emekten ve üretimden gelen gücümüzü kullanarak, 23 Mayıs’ta Türkiye genelinde büyük bir katılımla tarihimizde ilk defa iş bırakma eylemini gerçekleştirdik. Hükümet, sermaye için her istediklerinde vergi indirimi yaparken, dünyanın ekonomik kriz yaşadığı ve bir yangın alanına döndüğünü ifade etmezken, memurlara istediklerini verirsek Yunanistan’a döneriz diyerek milletle kamu görevlilerini karşı karşıya getirmeyi tercih etmiştir. Bankaların kar oranlarının yükseldiğini ilanlarla duyurduğu, kredi kartı borcunu ödemeye uğraşan memurların yaşadığı bir ülkede, bankalar ve sermaye kesimine daha fazla kar etmeleri için her türlü imkân ve teşvikler sağlandı. Konu memur zammına geldiğinde ise hükümet, memura enflasyonun altında zam vermemeyi adalet olarak göstermeye çalışmıştır. Sorun aslında tam da bu noktada düğümlenmektedir. Çünkü memurlar artık enflasyona ezilmeyen değil enflasyonu ezen bir maaş talep etmektedir. Memurlar maaşlarındaki mevcut sorunun gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynakladığının altını çizmektedir. Büyüme bakımından dünyanın ikinci ekonomisine sahip olan ülkemizin gelir dağılımındaki adalet sıralamasında 61. sırada olması da bu tezin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Dikkat çeken başka bir husus da 2012 vergi ve harçlar için yeniden değerleme oranını yüzde 10.26 oranında artıran hükümetin, memura bu değerin çok altında ücret artışı teklif etmesi olmuştur. Bu tespit hükümetin zam oranını belirlerken adil davranmadığının başka bir göstergesidir. Toplu Sözleşme sürecinde gözden kaçmaması gereken hususlardan biri de Kamu-Sen ve Kesk’in süreç boyunca takındıkları tavırdır. Bu süreçte Kamu-Sen ve Kesk memurun hakkını almak yerine sırf kendi konumlarını ve sendikal çıkarlarını koruma adına “Hükümet vermesin, Memur-Sen almasın” stratejisiyle hareket etmiştir. Dünyanın her yerinde muhalefet partileri çalışanlara ve sendikalara destek vererek hükümeti sıkıştırırken biz ana muhalefet partisinin sataşmalarıyla uğraştık. Böyle bir ortamda 24 Mayıs 2012 tarihinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu ilk toplantısını yaptı. KGHK bu yıl ilk kez toplanmanın verdiği tecrübe eksikliğiyle kendisine tanınan süreyi verimli olarak kullanamadı ve son güne kadar usul tartışmalarından çıkıp esasa ilişkin konulara giremedi. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun son toplantısına uzun bir süre katılmadık. Konuların esastan görüşülmesi ve doğru bir zeminde karar verilmesini sağlamak için Toplu Sözleşme masasında elde ettiğimiz kazanımların heba olmaması ve 5,5 ay geciken zamlı maaşların ödenmesi noktasında bir kaos yaşanmaması adına temsilcilerimizin toplantıya katılmasına karar verdik. Diğer Konfederasyonlar bu son görüşmelere katılmalarına rağmen kamuoyuna sanki kendileri bu son toplantıya katılmamış gibi görüntü vermeye çalışmakla kalmamış aynı zamanda elde edilen kazanımları sanki kendi başarılarıymış gibi topluma lanse etme aymazlığına düşmüşlerdir. Sonuç olarak Toplu Sözleşme sürecinde taleplerimizin tamamını kazanıma dönüştüremesek de 4C’lilerin çalışma sürelerinin 11 ay 28 gün olması ve fazla mesai ücreti almaları, aynı şekilde emeklikte ödenen emeklilik tazminatının 100 TL artırılması, KİT’lerde ödenen kıdem ücretine esas sürelerin yıl yerine ay olarak belirlenmesi, sağlık çalışanlarının döner sermayelerinin maaşlarıyla birlikte peşin ödenmesi, dini bayramlarda hizmete devam eden din görevlilerine fazla çalışma ücreti ödenmesi, “sosyolog, folklor araştırmacısı, arşivci, kütüphaneci, müzeci, kitap pataloğu” unvanlı personelin özel hizmet tazminatı ve yan ödemeleri teknik hizmetler sınıfı kapsamında olması, bursluluk sınavı kapsamındaki çocuklar için de çocuk yardımı ödenmesi gibi bir dizi sorunun halledilmesini ve kazanım elde edilmesini sağladık. Memur-Sen’in kabul etmediği % 4+4 zam oranına karşın aynı dönemde grev hakkına sahip olan işçi sendikalarının % 3+3 oranında zamma razı oldukları düşünülürse, Toplu Sözleşme süreci ve mücadelemizin daha doğru değerlendirileceğini düşünüyoruz. Kamu görevlilerinin 2012-2013 yılındaki mali ve sosyal haklarında yapılacak düzenlemeler bakımından Toplu Sözleşme sürecinin 2012 Toplu Sözleşme masası yönü tamamlanmış olsa da masada Kamu Personeli Danışma Kurulu’nda görüşülmesine karar verilen taleplerimizle ilgili olarak 2013 Ağustos ayındaki Toplu Sözleşme sürecine kadar halen kazanım üretilebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Bunların takipçisi olacağız. Sivil toplumun gereği olarak taleplerimizi sadece, masanın tarafı olarak değil bir baskı grubu olma niteliğimizden aldığımız güçle her an dile getirmeye ve sonuç almaya yönelik olarak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Yaşadığımız bu ilk Toplu Sözleşme sürecini kazanan ya da kaybeden taraf olmaktan ziyade yaşanmış bir tecrübe ve devam eden bir süreç olarak okumamız gerekmektedir. Bu kapsamda, mücadelemizi kararlı ve sürekli bir şekilde sürdüreceğiz. İlk Toplu Sözleşme sürecinin unutulmayacak konulardan biri de hakkı olan ek ödeme verilmeyen öğretmenlerin hak etmediği sözlere muhatap edilmesi olmuştur. Öğretmenlik kutsal bir meslektir, özel bir ihtisas gerektirir. Öğretmenin haftada 15 saat çalışma üzerinden değerlendirilmesi doğru bir sonuç doğurmaz. Öğretmenin sınavı, nöbeti, derse hazırlığı, eve iş götürmesi görmezden gelinmiştir. Öğrencilerinin geleceği adına neler yapılması gerektiğini mesai saati gözetmeksizin planlamaya çalışan öğretmen camiasını incitici sözler sarf etmek doğru olmadığı gibi faydası da yoktur. Özelde öğretmenlerin, genelde memurların talihsizliği, memurun bu ülkeye kattığı değeri göremeyen bir Maliye Bakanı ve çevresinin olmasıdır. Toplu Sözleşme sürecinde memurların toplumsal kaynaklardan aldığı paya yönelik yapılan eleştirilerin yanında moral saldırılar da devam ettirilerek memurun toplumsal statüsüne, gerçekleştirdiği hizmetlere yönelik değersizleştirme istikametinde beyanlar verilmiştir. Memuru rakip gibi gören yönetim anlayışının hali hazırda çalışanların yerine başkalarını istihdam ederek benzer hizmeti alacaklarını zannetmeleri beyhude bir anlayışın ifadesidir. Devlet küreselleşme ve serbest piyasa ilişkileri içerisinde iş dünyasını rahatlatmak adına planladığı “dengeli” yaklaşımı hayata geçirmek için gösterdiği yoğun gayreti, memuruna yönelik olarak ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlar ile eleştiriler bağlamında da özenle göstermek zorundadır. Devleti idare eden hükümetlerin bu anlayışa göre politika üretmesi, sivil toplumu politika üretme ve uygulama noktasında bir paydaş olarak görmesi için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çalışmalarımız sürecektir. Memur-Sen hem ekmeğin, hem özgürlüğün, hem de demokrasinin gelişiminin mücadelesini birlikte veriyor. Memur-Sen milletin kendisidir. Sendikacılığı kırık bastonu olduğunu illegal örgütlere ve yandaşı olduğu siyasi partilere göre şekillendirenler, ayakta kalmak için ellerini ovuşturarak memurun aleyhine olacak gelişmeler ve bu gelişmeler üzerinden Memur-Sen’i yıpratacak politika üretebilecek zemin beklemişlerdir. Böyle bir ortamda Memur-Sen ilk Toplu Sözleşme sürecinde içerde taklacı, dışarıda iftiracı olanlara prim vermeden onurlu ve şerefli mücadele vermiştir. Memur-Sen’in memur lehine alınan bütün kararlarda imzası vardır. Bundan sonra alınacak haklarda da emeği ve imzası olacaktır