Sivil ve Topluma Dönük Olabilmek
Memur-Sen Gazetesi baskıya girerken gelen acı haber üzerine, önceden tasarladığımız ne varsa, yazılarımız, programlarımız, etkinliklerimiz, il ziyaretlerimiz başta olmak üzere hepsini iptal etmeyi elzem gördük.
Bu yazı da, tüm camiamızı kedere boğan Muhsin Yazıcıoğlu’ nun Hakk’ a yürüyüşünün duygusal ikliminde ortaya çıktı. Ömrünü siyasetin tekinsiz yollarında türlü manevralarla, usta oyunculuklarla tüketen sözümona “büyük” adamlardan değildi. Bizden biriydi, sahiciydi, dosttu, kardeşti. İşte bu yüzden, mucizevî bir kurtuluş haberini beklerken, ekranlarımızın başında geçit vermez dağlara bakıp “Neredesin?” diye ağlarken, kalbimizin en temiz, en mutena bahçesinde bulduk onu. Kara haber, Keş Dağının ayazı gibi işledi iliklerimize. Onun bu ani vedası neden bu kadar sarstı bizi, neden “Allah rahmet eylesin” deyip geçemedik çoğu kez yaptığımız gibi? Her meşrepten, her anlayıştan insanı, mateminde buluşturmanın sırrı neydi? Neye talipti Muhsin Yazıcıoğlu? Bunca zahmeti ne uğruna çekmişti? Rakamlardan başka bir şey bilmeyenler, yalnız saymaktan anlayanlar bu sorulara cevap vermekten aciz kalırlar. Çünkü onu anlamak köklerden kopmamış olmayı, alperenler, sadıklar, bilgeler yolundan haberdar olmayı gerektirir. Fitneye, kötülüğe, zulme karşı, kendini bütün dünyadan sorumlu hissedenler bilirler ki Yazıcıoğlu dosdoğru bir yoldaydı ve o yoldan hiç sapmadı. Bir nöbetçiydi o, iyiliğin, yiğitliğin, yerliliğin nöbetini tuttu hayat boyu. Siz kimsiniz diye soranlara onu göstermek yeterliydi. Bu milletin değerlerine, geleceğine kastedenlerin düşmanıydı, ama asla gözünü kan bürümüş yok edicilerden olmadı. Kendisinden olmayana hayat hakkı tanımayan, farklı seslere kulak tıkayanlardan uzak durdu; dinledi, anladı ve yoluna devam etti. Herkes, bilhassa milletin tarihine yön vermek isteyenler tekrar tekrar onun hayatına ve mesajına bakarak hisse çıkarmalıdırlar. Memur-Sen camiası olarak kendimizi hem bireysel hem de toplumsal anlamda sivil, dik duruşlu ve halka dönük olmaya dair bıraktığı mesajı, kutlu bir emanet olarak bizden sonrakilere taşımakla mükellef addediyoruz. Adeta iğneyle kuyu kazarak, çilenin binbir türlüsünden, feleğin cevr ü cefasından geçerek bir noktaya ulaşmak ve orada her türlü fırtınaya rağmen sabit kadem kalabilmek…
Milletin öz değerlerine kastedenlere, halkla alayedenlere karşı öfkeyle donanmak ama mazluma, garip- gurebaya hep şefkatle, merhametle bakabilmek… Örnek ve önder olabilmek…Millet iradesinden yana taraf olabilmek,millete rağmen toplum mühendisliğine soyunanlara karşı öfkeyi temsilen ‘alp ‘ , Yunus’un, Mevlana’nın, Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bayram’ ın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ahlakını temsilen ‘eren’ olabilmek…
Zor zamanda konuşabilmek, şahidi olunan karmakarışık bir zaman diliminde “çıkmaz sokakları” keşfedip temiz kalabilmek, Anadolu kültür ve medeniyetinden neşv ü nema bulan engin bir aşk ve iradeyle özgün bir örgüt yoğurabilmek… “Bir hilal uğruna Ya Rab! ne güneşler batıyor.” diyen M. Akif Ersoy’ un Taceddin Dergahı’ndaki ruhaniyetine komşu olmanın sırrı, ya da çok sevdiği ve kendisini de çok seven diğer M. Akif, yani kurucu Genel Başkanımız M. Akif İnan’ın; “ Kim demiş her şeyin bitişi ölüm,- Destanlar yayılır mezarımızdan” deyişindeki sırrın mutlaka tecelli edeceğine inanıyorum. Şimdi Muhsin Yazıcıoğlu reklamsız, gürültüsüz, kendiliğinden bir kahramanlık hikayesinin adı olmuştur. Doğruluğuna şahidiz, adamlığına şahidiz Vefakarlığına, cefakarlığına şahidiz. Sevgi, merhamet ve yiğitlik dolu güzel kalbine şahidiz. Ruhu şad olsun.
(Memur-Sen Gazetesi 11.sayı makalesi..)