Şimdi Normalleşme Vakti
Son zamanlarda bölgemizde ve dünyanın farklı coğrafyalarında mazlum halklara yönelik yapılan insanlık dışı muamelelere karşı ABD ve Avrupa ülkelerinin gösterdikleri ikiyüzlü tutumu gördük. Bu çarpık düzene karşı gelebilecek güçlü bir Türkiye için Memur-Sen gibi sivil toplum örgütlerinin önemi giderek daha fazla anlam kazanmaktadır. Mısır, Suriye, Irak, Doğu Türkistan ve Filistin’de kadın çocuk demeden yapılan sürgünlere, işkencelere, cinayetlere dünya sessiz kalmayı tercih ederken, haksızlıklar karşısında susmayan ve mazlumlardan yana tavır takınan ülkelerin başında Türkiye, sivil toplum kuruluşlarının başında ise Memur-Sen gelmektedir.
Eskisiyle kıyaslanmayacak kadar güçlü bir Türkiye ve insanlığın derdiyle dertlenen büyük bir Memur-Sen’in varlığının önemini bilmekle beraber, yapmamız gerekenleri ve yapacaklarımızı düşündüğümüzde bunu yeterli görmemeliyiz. Bunun için “Yeniden Büyük Türkiye” diyoruz. Bu hedefin gerçekleşmesi yolunda büyük ve güçlü bir Memur-Sen’e her zaman ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Memur-Sen kurulduğu günden bugüne, hep mazlumlardan yana taraf olmuş, vesayetin, darbelerin her çeşidine karşı çıkmış, emeğin ve ekmeğin büyütülmesi için mücadele etmiş, kamu görevlilerinin özlük ve mali haklarının düzelmesi için her türlü çalışmayı büyük bir gayretle yürütmüştür. Daha sivil ve demokratik bir ülke için modern, post modern, paralel vb. her çeşit darbe ve darbe girişimine karşı çıkmamız, milletin yanında olma ve milli iradeye saygı duyma anlayışımızın gereğidir. Ekonomik yönden güçlü ve huzur içinde yaşayan bir ülke olmak için çözüm sürecinin başarıya ulaşması, akan kardeşkanının durması, birlik ve beraberliğimizin devam etmesi kardeşlik hukukuna olan inancımızın gereğidir.
Derin devletin, JİTEM’in doksanlı yıllarda vatandaşına karşı uyguladığı insanlık dışı muamelelerin mağduru kardeşlerimizin acısını nasıl paylaştıysak, çocukları zorla alıkonulan, tamamı öğrenci Diyarbakır Annelerinin acısına da ortak olduk. Evlatlarına kavuşmak için gece gündüz demeden mücadele eden anneler, herhangi bir sendikanın, sivil toplum örgütlerinin mensubu değildir. Bu annelerin siyasi, ideolojik talepleri de yoktur. Tek istekleri var, o da çocuklarına kavuşmak, dokunmak ve onlarla aynı çatı altında uyumaktır. Bu annelerin feryadını duymak, acılarının hafifletmek için herkese görev düşmektedir. Okuma imkânına hiçbir zaman kavuşamamış bu annelerimiz, çocuklarının da kendileri gibi eğitimsiz kalmamaları için büyük fedakârlıklara katlanarak liselere ve üniversitelere göndermişler. Okuyarak hem kendine, hem ailesine hem de tüm insanlığa faydalı birer fert olacağını düşündüğü çocuklarının ansızın ellerinden alınarak eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılmalarını anlamakta zorlanıyorlardı. Gelecekleri karartılan çocukları için ağıtlar yakan anneler, “Çaldığınız hayallerimizi geri verin” çağrısıyla vicdanlara, “Kalem tutan ellere silah vermeyin” tepkisiyle katı yüreklere sesleniyorlardı. Millet olarak, Diyarbakırlı anaların ağıtlarına sessiz kalmayacağız. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi ve Sünni’siyle, genciyle, yaşlısıyla çözüm sürecini desteklemeye devam edeceğiz.
Kimse bu kadim medeniyetin çocuklarını ayıramaz, ayrıştıramaz. Çözüm Süreci ile de bu daha net anlaşılmıştır. Kaldı ki Çözüm Süreci başarıya ulaştığında, bölgede yeni bir barış hikâyesi yazılacaktır. Yazılan “Kardeşlik” hikâyesi, bölgemizde ve tarihimizde yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Çözüm sürecinde sağlanan başarı, komşularımızın kendi aralarında yaşadığı sorunları iş birliği, müzakere, diyalogla çözebilme başarısını göstermelerine de kapı aralayacaktır. Son zamanlarda Türkiye’de yaşanan normalleşme süreci, Ortadoğu birliğine ulaşılmasına yol açacaktır.