Güçlü Türkiye’nin Devlet ve Hükümet Sistemi İnsan Onurunu Esas Almalı
Türkiye’nin 90 yıllık tarihi, devlet ve rejim krizleri ile hükümet ve toplumsal krizlere şahit oldu. Bu krizlere paralel olarak da Türkiye, ekonomik ve sosyal krizlerle boğuştu durdu. Krizler nedeniyle dünyadaki değişim ve dönüşümleri doğru okuyamadı. Çok önemli süreçleri lehine kullanma şansını ıskaladı. Bu geçmiş kayıpları telafi edeceğimiz yeni bir anayasa yapım sürecinin sonuna doğru yaklaşmaktayız. Yapılacak yeni anayasayla birlikte tüm bu krizlerin oluşumunu engelleyecek, sorun çıkarmayan bir anayasanın yapılması için tarihi görevi birlikte yerine getirmeliyiz. Memur-Sen olarak, bu anlayışla; yeni, sivil ve özgürlükçü anayasa yapılması noktasında birçok faaliyet gerçekleştirdik. Ülkemizin değerli hukukçuları, akademisyenleri ve yazarları ile yurt dışından katılımını sağladığımız bilim insanları ile gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Anayasa Kongresi ve Türkiye’nin en kapsamlı anket çalışması ile oluşturduğumuz raporları TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduk. Yeni faaliyetlerle yapım sürecine katkı vermeye devam ettiğimiz yeni anayasanın; insan onuruna, insan emeğine, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, sosyal adalete, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye dayanması ve bu anlayışla yazılması ve yapılması gerektiğinin defalarca altını çizdik, tekrar tekrar kamuoyu ile paylaştık.
Memur-Sen olarak, büyük Türkiye’nin iyi devlet yönetimi, iyi hükümet modeli, iyi toplumsal ortam ve iyi insanla inşa edilebileceğini düşünüyoruz. Bu temel yaklaşımla devletin nasıl olması ve işlemesiyle ilgili görüşlerimize de yeni anayasa çalışmaları kapsamında hazırladığımız rapor ve bildirilerimizde yer verdik. Bu görüş ve önerilerimizin yer aldığı rapor ve bildirilerde artık “devletin milletinden milletin devletine” geçilmesi gerektiğini vurguladık, yasakçı devletten özgürlükçü devlete, milletini döven devletten milletine hizmet eden hadim devlete geçilmesini savunduk.
Bu genel felsefemiz ışığında; hesap soran değil, hesap veren, şeffaf bir devlet; milli iradeyi esas alan, ancak milli iradenin tecellisini çoğunlukçu değil çoğulcu bir anlayışla sağlayan bir devlet özlemini dile getirdik.
Halkının tüm kesimlerini kucaklayan, ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, etnik köken ve benzeri hiçbir ayrım yapmayan ve farklılıkları zenginlik olarak gören müşfik ve hoşgörülü bir devletten yana olduğumuzu deklare ettik.
Adaleti bütün yönleriyle tecelli ettirecek ve demokrasiyi kurumsallaştıracak bir devlet; hukukun üstünlüğünü düstur edinen demokratik bir devlet; temel hak ve özgürlüklerinden taviz vermeden güvenlik ve istikrarı sağlayan özgürlükçü bir devlet beklentimizi her zeminde haykırdık.
Ekonomik büyümeyi sağlarken, hakça bölüşmeyi ihmal etmeyen sosyal bir devlet istedik. Milli çıkarlarının peşinde koşarken, insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde olan adil bir devleti öncelediğimizi milletimizle paylaştık. Vatandaşlarının maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlayan ve fırsatları sunan bir devlet talep ve beklentimizi en üst düzeydeki yetkililere aktardık.
Bu istek ve arzumuzu demokratik zeminlerde ve demokratik yöntemlerle gündemde tuttuk, tutuyoruz. Bu beklentiler, Memur-Sen ailesinin demokratik hukuk devleti ilkesinin perçinlenmesi talepleridir. Yeni anayasa yapım sürecinin sonuna gelindiği bugünlerde bir kez daha not düşmek, hatırlatmak istedik.
Dergimizin konusu olan, hükümet sistemleri konusuna gelince, Memur-Sen olarak, sistemin adından çok sistemin özelliklerini dikkate alıyoruz. Diğer coğrafyalara baktığımızda yaygın olarak başkanlık sistemlerini ve parlamenter sistemleri görüyoruz. Bu iki sistemin melezi olarak tanımlanan yarı başkanlık ile rasyonelleştirilmiş parlamenter sistem, süper başkanlık sistemi, başkanlı parlamenter sistem gibi farklı sistemlerde tartışılmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Tekrar ifade etmek gerekirse, Memur-Sen ailesi olarak, sistemin adından çok, sistemin ülkemizi krizlere kapalı, çözümlere açık tutmasını önemsiyoruz. Benimsenecek modelin, otoriter eğilimliliğe kapalı, liderlik ve iktidar değişimine açık, yeniliğe ve değişime açık, statükoya kapalı olmasını istiyoruz. Modelin, yönetilebilir ve hızlı karar alabilir olmasını, güven ve meşruiyet zeminini güçlü kılan, ideolojik çekişmelere kapalı olmasını önemsiyoruz. Bizim dikkat çekmeye çalıştığımız nokta modelin; tabanı yönetim sürecine dahil etmesi, dışlayıcı olmaması, ötekileştirmemesi, herkesin kaybettiği, ya da bir kısmının kazandığı bir kısmının kaybettiği değil herkesin kazandığı bir sistem olmasıdır. Yoksulluğa izin vermeyen, örgütlenmeye uygun, bürokrasiyi denetleme gücü yüksek, demokratik ve sivil bir model olmasıdır.
İktidar-muhalefet kavgası yerine iktidar ve muhalefeti ortak çalışmaya zorlayan bir model olması hem ülkemizin hem de milletimizin lehinedir. Aynı şekilde istikrarı sağlayacak, olabildiğince koalisyonların oluşmasına zemin oluşturmayacak bir model olmasıdır.
Modelde ne devletin başı ne de bakanlar kurulu detaylarla, angaryalarla meşgul edilmemelidir. Örneğin, Cumhurbaşkanın il müdürleri kararnamesinin altında imzası bulunması gibi fuzuliyete mahal verilmemelidir.
Kısaca model; demokratik, milli iradeye ve millete açık, vesayete ve vesayetçilere kapalı olmalıdır. Model, sivil toplum örgütlerinin, konfederasyonların, sendikaların görüş ve önerilerinin yansımalarını görmelerine de kanal açabilmelidir. Memur-Sen olarak, bu çerçevede, en çok üyeye sahip konfederasyonların ya tek ya da bir araya gelerek yasa teklifi verebilmelerinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca bu kuruluşlara, kanun koyucu tarafından çıkarılan ve yürürlüğe girmesi sağlanan yasalarla ilgili anayasa mahkemesi nezdinde yürütmeyi durdurma ve iptal davası açabilmelerine imkan verilmesini istiyoruz. Yine yürütmenin eylem ve işlemlerine karşı amasız, fakatsız ve ancaksız dava açabilmeliler. Sivil toplumun, sosyal baskı üretme ve lobicilik yapmalarının önündeki engellemelerle karşılaşmaması sağlanmalıdır.
Yeni model üretmek yerine mevcut hükümet modeli iyileştirilemez mi şeklinde de soru sorulabilir. Memur-Sen olarak böyle bir soru karşısındaki düşüncemiz, mevcut sistemin zayıf yönlerinin güçlendirilmesi, risklerinin azaltılması, fırsatlarının artırılmasının sağlanması koşuluyla olumlu olabilecektir. Ancak, anayasamızın mevcut haliyle istikrarı sağlaması mümkün değil. Bu sistemin en büyük bedelini özellikle 1970-1980 ve 1991-2002 yılları arasında koalisyonlar döneminde çok ağır olarak ödedik. Her iki dönemde de Türkiye siyasi ve ekonomik krizlerle uğraşmaktan dünyanın gerisinde kalmış, tarihi değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemi iç kavgalarla geçirmiştir. Örneğin, SSCB dağıldığı sürede koalisyonlarla uğraşmaktan Türk dünyası ile ilgilenememiştir. Çift başlılık sorunu yaşamıştır. Türkiye her 10 yılda bir yapılan darbeler ve 367 benzeri krizler nedeniyle bölgesel ve küresel oluşumlardan dışlanmış, ekonomik ve demokratik yarıştan kopmak zorunda kalmıştır.
Devlet yönetimi ve hükümet sisteminin isimlerinin başlangıç işlemlerinin iyi olması yetmez. Sistemin değiştirilmesine paralel hatta daha önce gerçekleştirilmesi gereken hususlar var. Devlet yönetimi ve hükümet sistemlerinin çoğulcu bir yapıya açık olması da yetmiyor. Sistemin millet eksenli hizmet üretebilmesi için tekelleşmemiş, darbelere çanak tutmayan, kendi menfaatleri için ülkeyi kaosa sürüklemeyen çoğulcu ve özgür medyaya ihtiyaç var.
Yasama, yürütme ve yargıyı denetleme ve kontrol etme bağlamında legal baskı grupları olan düşünce kuruluşları, STK’lar, sendikalar ve platformlara gereksinim vardır. Bu baskı gruplarının hem sayıları ve nitelikleri artırılmalı hem de özgürce görüş ve önerilerini dile getirebilecekleri zeminler oluşturulmalıdır.
Vesayetçi, darbeci zihniyetin ülkemiz üzerindeki etkisi yok edilmeli, onun yerine meşruiyetin kaynağı olarak halkı gören, demokrat zihniyet hakim olmalıdır. Tüm illegal yapılanmalar, derin devlet oluşumları, darbeci yapılar deşifre edilmeli ve devlet kurumlarından temizlenmelidir. Aksi halde bu tür yapılanmalar ister parlamenter sistem olsun ister diğer sistemlerden biri olsun, tüm hükümet yapılarını sabote edeceklerdir. Bu zihniyetin kullandığı araçlardan biri olan terör ile çetecilik sayesinde oluşup büyüyen illegal yapılanmalar mutlaka bitirilmelidir.
Bir başka açıdan, bilimsel denetim mekanizmaları bakımından üniversiteler önem arz etmektedir. Bilimsel denetim açısından hür ve bağımsız, özerk üniversitelerin, bilimsel özerkliğin ve bilimsel çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir. Üniversitelerin özgürce yürütme ve yasamayı eleştirme, fikir ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmaları sağlanmalıdır.
Her türlü manipülasyona kapalı, bağımsız ve tarafsız yargının mutlaka tesis edilmesi gerekmektedir. Türkiye bir daha 28 Şubat sürecinde olduğu gibi yargının, vesayetin emrine girdiği dönemleri yaşamak istemiyor. Bu sorun referandumlar yaparak ve yargı paketleri oluşturarak sağlam yamalarla sürekli dikiş iğnesi soktuğumuz anayasamızın yepyeni kumaştan yeniden yapılmasıyla çözülebilir.
Temel yapısal değişimlerin üzerine devletin milletinden milletin devletine uzanan, şahıslardan, iktidarlardan bağımsız; kalıcı, sürdürülebilir ve tutarlı bir adalet ve demokrasi ortamı oluşturacak yeni bir anayasa yapılabilirse Türkiye küresel aktör olma yolunda önemli bir zemini yakalamış olacaktır.
Devlet yönetimini demokratikleştirsek, ülkeye en iyi hükümet sistemini getirsek, dünyanın en özgürlükçü ve insan onurunu merkeze alan anayasasını yapsak da, bu sistemi uygulayacak olan insan ve kurumlarda sorun varsa yine sıkıntılar meydana gelmeye devam edecektir. İyi insan, en kötü sistemi bile işler hale getirebilirken, kötü insan en iyi sistemi bile çalışmaz hale getirebilir. Önemli olan demokrat, adaletli, eğitimli, halkıyla barışık özgüven ve vizyon sahibi insanların yetiştirilmesidir. Bunun içinde eğitim sistemini hem insani, hem demokratik, hem evrensel, hem de milli ve manevi değerler ekseninde yeniden düzenlememiz, istikbalin sahibi gençleri bu perspektifte yetiştirmemiz gerekmektedir.
Sonuç olarak, hem devlet yönetimin iyi, hem hükümet sisteminin iyi, hem sosyal ve toplumsal ortamın iyi, hem de sistemin uygulayıcısı olan insan iyiyse hizmetler kaliteli sunulacak, huzur olacak, adalet olacak, erdem olacaktır. Türkiye dünya demokrasi liginde model ülkelerle aynı düzleme gelecektir. Öyle bir sistem kurulmalı ki demokratik alan genişlesin, halkın alanı genişlesin. Sivil toplumun alanı genişlesin. Sistem mağduru, kriz mağduru halk artık olmasın. Bu da ancak milletin “Benim Anayasam” ya da “Benim Sistemim, Benim Modelim” diyebileceği yeni bir anayasa ve adil sistemle sağlanacaktır. Bugün milletin yeni anayasasını yapmanın ve milletin beklentisine uygun sistemi geliştirmenin tam zamanıdır. Memur-Sen olarak, bu sürece katkı sunmaya, sürecin her aşamasında görüş ve önerilimizi kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz.