EĞİTİM-BİR-SEN'DEN 1 MAYIS AÇIKLAMASI
Her yıl toplumun gündemini; Nisan ayı boyunca ne olacak, nasıl olacak, nerede olacak, kimin canı yanacak diye; Mayıs boyunca ise, nasıl oldu, niye oldu, kim suçluydu diye iki ay boyu meşgul eden 1 Mayıs nedir? İnsanların zihninde nasıl algılanıyor? Kimler tarafından, ne şekilde kutlanıyor? Hangi olaylar yaşanıyor? Toplum bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da manipüle ediliyor mu? Yazımızda bu sorulara cevap aramaya çalıştık.
1 Mayıs konusunda da büyük bir aldatmacanın yaşandığı açıkça görülüyor. Birçok olayda olduğu gibi, bu konuda da suçlunun sesi daha gür çıkmakta, toplum zihninde genel kabuller oluşturulmakta ve bu oluşturulan genel kabuller üzerinden de fikirler meydana getirilmektedir.
İşçilerin bir gününün olması, o günde sorunlarının toplumla, yöneticilerle, iş verenle paylaşılması, talepleri adına kamuoyu oluşturulması, eğlenilmesi, anmaların yapılması güzel bir imkan. Ancak işçiler adına var olan 1 Mayıs; bir ideolojiye kurban verilmiş, o ideolojinin takdimi için bir sopaya dönüştürülmüş ve kavgaların, çatışmaların aracı kılınmış. Bu nedenle de bu gün yaklaştıkça insanlar, korkuya kapılmakta, sokağa çıkmaktan endişe duymakta, bu bahar gününde imkan bulabilirseler, can ve mal emniyetleri açısından kendilerini evlerine hapsetmekteler. 1 Mayıs, bir bayram gününden ziyade, hangi olumsuzlukların yaşanacağı belli olmayan bir kabus gününe dönüşmektedir.
1 Mayıs, bu noktadan kurtarılmalı; çalışanların sorunlarının konuşulduğu, taleplerinin dillendirildiği, eğlencelerin düzenlendiği, iş barışının sağlanmasına vesile kılındığı, gerektiğinde sloganların atıldığı bir fırsata dönüştürülerek büyük kalabalıkların katıldığı şenlikli bir gün olmalıdır.
Buna rağmen 1 Mayıs, niye kabuslara gebe bir gün olarak algılanmaktadır. Bu konuyu bütün ciddiyetiyle sorgulamamız lazımdır. Bu sorgulama da kendimizi peşin kabullerden kurtarıp, gerginliğin taraflarını kendi sorumlulukları çerçevesinde gözlemlememiz gerekir. Yoksa “sermayenin işçi düşmanlığı, 1 Mayıs’ı kana buluyor” demek veya “örgütler, kendilerini sergileme heveslerinin bedelini, işçilerin kanıyla ödetiyorlar” demek sorunu anlamamızı kolaylaştırmıyor.
Bu konuda bir zihin berraklığı için, 1 Mayıs nedir ve nasıl kutlanmış? Tarihçesine yakından bakmamız gerekir.
1 MAYIS’IN TARİHÇESİ
1 Mayıs 1886 yılında, ABD'de belli başlı işçi örgütleri; 8 saatlik işgünü için, ülke çapında, geniş katılımlı bir grev başlattılar. Grevin üçüncü gününde; polisle, grevci işçiler arasında çatışmalar çıktı. Çatışmalarda Şikago’da 4 işçi öldü. Bu olayların ardından, işçi önderlerinden August Spies, işçileri silahlı direnişe çağırdı. Ertesi gün, işçiler, bu kentin Haymarket meydanında toplandılar. Polis kuvvetleri de aynı yerde önlem almışlardı. Polis mitingi dağıtmak istedi. Bu anda, polislerin üzerine bomba atıldı. 66 polis yaralandı, yedisi öldü. Aralarında Spies'ın da bulunduğu 8 işçi tutuklandı. Bu tutuklanan işçiler, işçi kamuoyu tarafından, “Şikago sekizleri” diye isimlendirildi.
“Şikago sekizleri” idam isteğiyle yargılanmaya başlandı. Bazı kesimler; Avrupa ve ABD'de bu işçilerin serbest bırakılmalarına yönelik çeşitli kampanyalar başlattılar. Ne var ki, bu kampanyalar, istenen sonucu vermedi; mahkemeden bir yıl sonra “Chicago sekizler”inin dördü, asılarak idam edildiler. İdam cezası almayan bir kişi ise, arkadaşlarının idamını protesto maksadıyla hapishanede intihar etti.
Bu olaylardan sonra Temmuz 1889’da Paris’te toplanan; Avrupa, Asya ve ABD’nin belli başlı işçi örgütleri, 8 saatlik işgünü için dünya çapında 1 Mayıs 1890’da genel grev kararı aldılar. Ve bunu da kısmi olarak gerçekleştirdiler. Tarihin 1 Mayıs olmasını “Chicago sekizleri” olayına telmih olsun diye ABD’den katılan delegeler istedi. O günden beri de, 1 Mayıs uluslararası işçi bayramı olarak kutlanıyor.
119 yıldır; 1 Mayıs, dünyanın her yerinde işçiler için; kah, geçmiş mücadelelerin anıldığı; kah, kimi kazanımlar için bayram edilen; kah, birilerinin siyasal, ideolojik muhalefetlerini ortaya koydukları; kah, sadece “bakın, biz eylem yapıyoruz, ortalığı yakıp, yıkıyoruz; biz daha bitmedik; görün ki, ideolojimiz tarihin karanlığında, insanlığa 70 yıl işkence çektirse de, biz ideolojimizle beraber yaşamaya devam ediyoruz” dedikleri bir gün olarak kutlanmaya devam ediyor.
GEÇMİŞTEN BUGÜNE TÜRKİYE’DE 1 MAYIS KUTLAMALARI
1908, yani 2. Meşrutiyet sonrası, Osmanlı’da azınlıkların çalıştığı bazı iş yerlerinde grevler olur. Ve 1 Mayıs; ilk kez, 1909 yılında Üsküp’te; Bulgar, Sırp ve Türkler’den oluşan bir grup işçi tarafından kutlandı.
Bu tarihle birlikte de, Türkiye’de, 1 Mayıs, hiçbir zaman bir işçi bayramı, bir ücret mücadelesinin sembolü olarak algılanmadı ve her seferinde “komünist bir gösteri” olarak değerlendirildi.
Bu değerlendirme tabi ki tek taraflı bir spekülasyon değildi. Olayın aktörleri ve bunların söylemleri, bu yargıyı şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kuvvetlendiriyordu. Bu nedenle de kutlamalar, toplumda, olumlu bir enerji oluşturup, kitleselleşemedi; hep marjinal unsurların elinde kaldı. Özellikle 1909 -1912 yılları arası kutlamaların tamamının, azınlıkların kurduğu sosyalist örgütler tarafından gerçekleştirilmesi, geniş kitlenin bu yargısını, daha da pekiştirdi. Bu unsurların gerçekleştirdiği kutlamalar, her defasında toplumda terör estirmenin, bir aracı olarak kullanıldı. 1912 de Selanik’teki kutlamalarda da çeşitli olaylar meydana geldi, gözaltılar yaşandı. 1913-1920 arasında ise 1912’de yaşanan olaylar nedeniyle, kutlamalara izin verilmedi.
Sekiz yıl sonraki 1920 ve 1921 kutlamaları da olaylı oldu. 1921’de Türkiye Sosyalist Fırkası’nın Babıali’deki merkezine “Kızıl Bayrak” asılıp, Enternasyonel Marşı söylendi.
1923’te İstanbul’un yanında Ankara ve İzmir’de de sınırlı toplantılar yapıldı. 1924’te ise yaşanan olaylar nedeniyle, kutlamalar yasaklanıp, Amele Teali Cemiyeti kapatıldı, bazı gazete ve dergilerin yayına son verildi.
1925’te Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile ilan edilen sıkıyönetim, 1 Mayıs kutlamalarını, zihinlerden sildi.
1926’dan 1975 yılına kadar, 1 Mayıs kutlaması olmadı. Tam 50 yıl sonra ilk yasal kutlama 1975’te Tepebaşı’nda bir düğün salonunda yapıldı.
Türkiye’de 1 Mayıs’ın ilk kez bir mitingle kutlanması 1976, 1977 ve 1978’de Taksim’de oldu.
1977 yılı, meşhur “kanlı 1 Mayıs”ı hala hafızalardaki canlılığını koruyor. (Konu ayrı bir başlık olarak aşağıda anlatılacak.)
1979’da ise hiçbir gösteriye izin verilmedi. Behice Boran’ın Genel Başkanlığı’ndaki bazı TİP’liler, korsan gösteri yapmaya kalkıştıkları için, önce gözaltına alındılar sonra da tutuklandılar.
1980’den 1988’e kadar hiçbir etkinliğe izin verilmedi. 1988’de kutlama yapmak isteyen birkaç kişilik bir grup, polisle karşı karşıya gelip gözaltına alındılar.
1989’da kutlama yapmak isteyen bir grup, polisle çatıştı ve 17 yaşındaki Mehmet Akif Dalcı isimli genç hayatını kaybetti. İstanbul dışında da bazı şehirlerde olaylar meydana geldi.
1990’da Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen bir grup polisle çatıştı, olaylarda Gülay Beceren adlı bir genç kız felç oldu. Gözaltına alınanlar oldu. 1990’ın en ilginç gelişmesi ise, Hak-İş, ilk kez 1 Mayıs’ı kutladı.
1991 yılının 1 Mayıs’ında genelde salon toplantıları yapıldı.
1992, 1 Mayısı’nda, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK Ankara’da bir salon toplantısıyla ilk kez ortak bir kutlama gerçekleştirdiler. Aynı yıl Sosyalist Parti’nin aldığı izinle, İstanbul Gaziosmanpaşa Meydanı’nda sosyalist marjinal grupların katıldığı olaylı bir miting gerçekleştirildi.
1993’te, Türk-İş, 1 Mayıs’ı Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda, DİSK ise Pendik’te kutladı.
1994 yılı, 1 Mayıs’ında çeşitli sendikaların oluşturduğu Demokrasi Platformu tarafından İstanbul’da Abide-i Hürriyet Meydanı’nda bir miting yapıldı. Ayrıca Ankara ve İzmir’de de olaylı gösteriler yapıldı.
1995 yılında ise, bir önceki yıl gerçekleştirilen ortak eylemde, sol örgütlerin gösterileri, provoke etmelerini protesto ederek DİSK dışındaki sendikalar, ortak eyleme katılmadılar. Sol örgütler, çeşitli etkinlikler düzenledi.
1996 yılında, sendikalar platformu tarafından Kadıköy Meydanı’nda, bir miting yapıldı. Ancak bu mitingi de, her kalabalığı saldırganlıklarına bir imkan sayan sol örgütlerin, provokasyonunun kurbanı oldu: Sabah erken saatlerde çıkan çatışmalarda Hasan Albayrak ve Dursun Adabaş isimli şahıslar öldü. Miting alanında provokatörler, kürsü işgaline kalkıştılar. Kadıköy’ü savaş alanına çevirdiler. Hatta sembol resimdir, parklardaki karanfilleri bile yoldular. İşyerlerinin camlarını kırdılar, arabaları ateşe verip, camlarını indirdikleri işyerlerinden, talanda bulundular. Bu olaylar esnasında da Levent Yalçın isimli şahıs hayatını kaybetti.
1997’de tüm konfederasyonlar, 1 Mayıs’ı ortak mitingle İstanbul’da Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda kutladı.
1998’de DİSK ve diğer marjinal grupların katılıp, işçi katılımının olmadığı Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda miting yapıldı. Miting sonrası yine olaylar çıktı. Bu sene Türk-İş, Hak-İş gibi diğer örgütler salon toplantılarıyla kutlama yaptılar. Bu vesileyle son yıllarda gerçekleşen, 1 Mayıs’ı ortak kutlama durumu da tekrar ortadan kalkmış oldu.
1999’da yine sol gruplar Abide-i Hürriyet Meydanı’nda olurken, diğer işçi ve memur örgütleri salon kutlamalarıyla yetindiler.
2000-2001 ve 2002’de de aynı tür etkinlikler yapıldı.
2003 yılında Bingöl Depremi nedeniyle, bir iki küçük sol gösteri dışında, bir etkinlik görülmedi.
2004, 1 Mayıs’ı İstanbul’da Saraçhane ve Abide-i Hürriyet Meydanı olmak üzere iki ayrı meydandaki, mitinglere, sahne oldu.
2005 ve 2006 yıllarında kutlamalar Kadıköy Meydanı’nda gerçekleştirildi.
2007 yılında kutlamaların 1977 olaylarının 30. yıldönümü nedeniyle, Taksim’de yapılması için, bütün sol gruplar, ortak istekte bulundular. İstanbul Valiliği, buna izin vermedi. Bunun üzerine çatışmalar çıktı. Gözaltına alınanlar oldu.
1 Mayıs’ı var olmalarının, varlıklarını gösterebilmelerinin vaz geçilemez fırsatı bilen sol gruplar, 2008’de de ille de Taksim dediler. Valilik izin vermedi. Polis güvenlik önlemlerini sıklaştırdı. Polisle küçük çatışmalar yaşandı. Aşağı yukarı 3-4 noktada 30-40 kişinin, polisi taşlama ve polisin karşılık verme görüntüleri, günlerce, televizyonlarda tekrar tekrar yayınlandı. Özellikle polisle çatışıp, kaçan bir grubun Şişli Etfal Hastanesi’ne sığınması üzerine atılan gaz bombası günlerce ajite edilerek kullanıldı.
Ve 2009
Her birimiz açıklamaları günlerdir izliyoruz. 2.Meşrutiyet’ten beri, İşçi Bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs 1935’te, CHP tarafından “bahar bayramı”na dönüştürüldü. Ve yine 1 Mayıs, ilk kez resmi bir ağız tarafından 1960, 1 Mayıs’ında Başbakan Adnan Menderes tarafından radyodan yapılan bir konuşmayla kutlandı. 12 Eylül’le birlikte “1 Mayıs Bahar Bayramı” bayram ve tatil olmaktan çıkarıldı. 22 Nisan 2009 tarihinde AK Parti Hükümeti tarafından 1 Mayıs yeniden “Emek ve Dayanışma Günü” diye isimlendirilip, resmi tatiller arasına alındı.
1 Mayıs’la ilgili tarihçede birçok konu bu yazımızın içerisinde var. Ve bu tarihçeye , kaynak olarak da, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı’nın ortak yayını olan 1996 yılında basılan “Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi”ni aldık.
Buraya baktığımızda, şunu açık olarak görmek mümkün ki, 1 Mayıs kutlamalarının yasaklandığı dönemlerin tamamı, bugün kutlamalarla ilgili ajitasyon yapan, CHP’nin ve solun iktidar olduğu dönemlerdir. Osmanlı döneminde bile, şu ya da bu şekilde kutlanabilen 1 Mayıs, CHP’nin mutlak iktidarının olduğu hiçbir dönemde kutlanamamış. 1924’ten 1975’e kadar, 50 yıl, kutlama isteği bile, dile getirilememiştir. Ve yine yukarıda da görüldüğü gibi 1908’den beri Taksim’de biri kanlı 1977, 1 Mayıs’ı olmak üzere, tamamı 3 kez miting yapılabilmiştir. Bugün Taksim’e izin verilmemesinin faşizm olduğunu söyleyenler, bazı yıllarda takvimlerde, 1 Mayıs tarihinin olmadığını mı sanıyorlar anlamak mümkün değil.
1 Mayıs’ı kutlayalım; 1 Mayıs’ta Taksim’de de miting yapalım. Ancak bu ülkede var olan; olguların, durumların, olayların; toplumu geren, topluma çatışma ortamı oluşturan, teröre zemin hazırlayan imkanlar olmaktan çıkarılabilmesi için; Öncelikle bu ülkenin; sol söylemlere dayalı provokarif ajitelerin etkisinden kurtarılması gerekir. Bu söylemlerin etkisi silinmediği sürece, bu insanlar; bayramları da seyranları da, kutlamaları da, anmaları da hülasa üç kişinin bir araya geldiği her birlikteliği çatışmanın, terörün aracısı kılacaklardır. Öldürecek düşman bulamadıklarında da, birbirlerini öldüreceklerdir. Bunun açık örneğini, bu millet, 1 Mayıs 1977’de, en kanlı bir biçimde yaşadı.
KANLI 1 MAYIS 1977
“1 Mayıs 1977’de Taksim’de Düzenlenen Mitingde, Maocularla Moskovacılar Çatıştı: 34 Ölü, Yüzlerce Yaralı.” O olayların spot cümlesi buydu.
Peki olay nedir? Nasıl olmuştur.
Kanlı 1 Mayıs 1977’nin tohumları, 1976, 1 Mayıs’ında atıldı. 1967’de kurulan DİSK’e, TKP çizgisindeki Moskovacılar hakimdi. DİSK’in başında Moskovacı Kemal Türkler vardı. 1976’daki kutlamalara, solun bütün fraksiyonları birbirlerine güçlerini gösterebilmek için, olanca güçleriyle katılmışlardı. Burada birbirlerini sloganlarla dövmeye çalışmış, fiili bir çatışma içerisine girmemişlerdi. Ama bu çıkacak olaylarında fitilini ateşlemişti.
1977’nin Nisan ayıyla birlikte başlayan hazırlıklar, bir taraftan da hedefine 1.MC. hükümetini koymuştu. Özellikle DİSK’e hakim olan TKP çizgisi, CHP’yi destekleme kararı almış, bunun karşılığında da, CHP bütün gücüyle mitinge destek verme çabasına girmişti. DİSK, “Maocu Bozkurtlar” dediği grubu alana almayacağını önceden ilan etti. Bu arada TKP, TİP, TSİP, TEP gibi partilerle beraber, diğer bütün sol yapılanmalarda burada varlıklarını gösterebilmenin yarışı içerisine girmişlerdi. Maoculardan Aydınlık Grubu dışındaki Halkın Birliği, Halkın Yolu ve Halkın Kurtuluşu örgütleri her şeye rağmen Taksim’de olacaklarını açıkladılar. Aydınlıkçı Maocular, bu üç Maocu Grubu “Üçlü Oportünistler” diye suçladı.
Bu arada 1 Mayıs hazırlık döneminde, afiş asarken birbirlerini kurşunlamalar, adam öldürmeler yaşanıyordu. Mesela Halkın Kurtuluşu, iki taraftarının öldürülmesini “Sosyal Faşist” dediği İGD’lilerden biliyor; DİSK bürolarına, Maocu denilen grupların çeşitli saldırıları oluyor, ve birçok yerde afiş asma yüzünden silahlı, sopalı çatışmalar yaşanıyor, birbirlerine karşı tehdit bildirileri yayınlıyorlardı.
Ve 1 Mayıs 1977
Sabah erkenden, DİSK öncülüğündeki Moskovacı gruplar Beşiktaş’ta toplanırken Maocu gruplar da Saraçhane’de toplanmaya başladılar. Beşiktaş’taki grup Taksim’e geldi. Maocu grupsa, saat 17.00’ye kadar Saraçhane’de kendi eylemini yaptı. Ancak yaptıkları değerlendirmede Taksim’e gitmediklerinde Moskovacılara ödün vermiş olacaklarını, bunu da sempatizanlarına izah edemeyeceklerini söyleyerek, Taksim’e doğru yola çıktılar. Saat 18.00’e doğru Taksim’e geldiler. Miting meydanına girmeleri DİSK görevlilerince engellenmeye çalışıldı. Göğüs göğse çatışmalar oldu. Çatışma alanında Kurtuluş ve Dev-Gençli gruplar vardı. Bu nedenle de Saraçhane’den gelen gruplar, daha çok onların meydan’a girmesine engel olmaya çalışan bu iki grupla çatıştı. Mitingde DİSK Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonuna doğru, Sular İdaresi’nin duvarından kalabalığa doğru ateş açıldı. Bir anda alan karıştı. Koşanlar, kaçışanlar, düşenler, ezilenler, bağıranlar. Hülasa tam bir kıyamet sahnesi. sonuçta çoğu ezilerek 8’i kadın, 26’sı erkek 34 ölü yüzlerce yaralı. Ölenlerin 5’i kurşun yarasıyla, birisi kafası kırıldığı için 28 tanesi de ezilerek ölüyor.
KANLI KATLİAMI KİMLER GERÇEKLEŞTİRDİ?
Solcu gruplara göre:
DİSK ve diğer Moskova yanlısı gruplar: “1 Mayıs olayının sorumlusu Maoculardır.”
Maocu gruplar: “Sovyet sosyal emperyalizminin uşağı DİSK ve TKP’li sosyal faşistlerdir.”
Devrimci Yol: Maocu bozkurt ve Sovyetçi sosyal faşist grupların alet olmasıyla olayları gerçekleştiren CIA, MİT, Kontrgerilla gibi gizli güçlerdir.
İGD: 1 Mayıs’ın sorumlusu Maocu faşistlerdir.
TSİP yayın organı kitle: Maocu gurkalar
İlerici Kadınlar Derneği: CIA güdümlü ajanlar, Maocu Bozkurtlar.
Halkın Kurtuluşu: Katliam ortamı, DİSK’li sendika ağaları ve onların paralelindeki TÖB-DER, İKD, İGD, TİP, TSİP, TKP gibi sosyal faşistlerce hazırlandı.
Halkın Birliği: Olay sosyal faşistlerin tertibidir.
Medya nasıl değerlendirdi:
Hürriyet: Mayıs katliamı:34 Ölü. Taksim’e gelen aşırı solcular, kalabalığa ateş açtı.
Milliyet: Taksim’de kanlı miting. Olaylara Disk mitingine sızmak isteyen Maocu bir grubun ateş açması neden oldu.
Cumhuriyet: 1 Mayıs kanlı bitti: 33 ölü.
Tercüman: Maocular DİSK’in İstanbul’da yaptığı mitingi bastı: 34 Ölü var.
Politika: Kalabalığa kışkırtıcı ajanlar ateş açtı. Mayıs töreni saldırıya uğradı: 35 ölü.
Son Havadis: Kızıllar kudurdu: Maocularla Leninciler arasındaki savaşta 38 kişi öldü.
Hergün: Lenincilerle Maocular çatıştı: Solcular 40 işçiyi katletti.
Milli Gazete: DİSK’in Taksim Mitingi kana bulandı: 40 ölü.
Günaydın: Maocu vatan hainleri işçi mitingini kana buladı: 39 Ölü var.
Biz ne diyoruz: Öncelikle şunu belirtelim ki 1 Mayıs 1977’nin anlatıldığı bölümde kullanılan arkaik kavramlar bize ait değildir. Bu kavramlar o gün, sol örgütlerin birbirini yok etmek için, silah yerine kullandıkları kavramlardır.
O gün çatışmacı gruplar içerisinde olanların bir kısmı, bugün Ergenekon davasından tutuklu bulunmaktalar.
Özellikle Son yıllarda kanlı 1 Mayıs’ın bir tertip olduğu söylenmektedir. Bizce de olayların akışı bir tertibin varlığını göstermektedir. Olayı deri derin tahlil etmek gerekmiyor ancak şunu bilelim ki kurşunla öldürülen 5 kişiden 4 tanesi tek kurşunla ve nişan alınarak arkalarından vurulmuşlar. Daha bir çok ayrıntı tertibin varlığını ortaya koyuyor; ancak şurası da bir gerçek ki, yukarı da ismi geçen örgütlerin tamamı, farklı zaman ve zeminlerde de birbirlerini öldürmüşlerdir. Bu nedenle 1 Mayıs 1977’ye bir tertip deniliyorsa, ki deniliyor. ve bizimde kanaatimiz aynı yöndedir. Olay bir tertiptir. Olay bir tertip olduğunda, olayın aktörlerinin tertibin bir parçası olmadığını söylemek ne kadar mümkündür. O gün, bu olayları körükleyen, bir birlerini “Maocu bozkurt”lukla ya da “ sosyal faşist”likle suçlayıp, birbirlerine kuşun sıkanların büyük bir bölümü, bugün de farklı olayların aktörleri olarak, tertiplerini sürdürmekte ve toplumu ifsat etmeye devam etmektedirler.
Şunu açıklıkla görmek gerekir ki, Türk solu incelenmedikçe, Türkiye’de terörü ve derin yapılanmaları anlamak mümkün olmayacaktır. 27 Mayıs süreci de, 12 Mart muhtırası da, 12 Eylül’ü doğuran süreç de bizi bu yargıya taşımaktadır. İsmet Özel “Türkiye’de sol oluşmaz, oluşturulur” diyor. Bu cümlenin anlam bulması için İştirakçi Hilmi, Şefik Hüsnü’den Doğu Perinçek’e kadar Türk solu üzerine bir araştırmanın yapılması gerekir. Burası bahs-i diğerdir.
Sonuç olarak; 1 Mayıs, bir ideolojin sopa olarak kullandığı gerginliğin, çatışmaların, terörün bir zemini olmaktan kurtarılarak; işçinin sıkıntılarının dillendirildiği, sevincinin ve eğlencesinin paylaşıldığı bir gün haline getirilmelidir.