DİYANET-SEN’DEN 'YENİ ANAYASA’DA DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ' PANELİ
Diyanet-Sen’in Akademi Seminerleri çerçevesinde düzenlediği “Yeni Anayasada Din ve Vicdan Hürriyeti” konulu panel Ankara RİXOS otelde gerçekleştirildi.
Sendikacılığın eğitime dayalı olarak kamu görevlilerince özümsenmesi ve çalışanlara bilimin ışığında hizmet sunulmasının sağlanması için memur sendikacılığında bir ilki gerçekleştiren Diyanet-Sen, bu amaçla başlattığı, Diyanet -Sen Akademisi seminerlerinin 4.’sünü “Yeni Anayasada Din ve Vicdan Hürriyeti” paneli ile gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Yasin Aktay, Prof. Dr. Naci Bostancı ve Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı’nın konuşmacı olarak katıldığı panele Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Memur-Sen Konfederasyonu Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar ve yönetim kurulu üyeleri, Memur-Sen ve bağlı sendikaların genel merkez yönetim kurulu üyeleri ve Diyanet-Sen Şube Başkanları katıldı.
* BAŞBAKAN YARDIMCISI BOZDAĞ: MECLİS TARİHİ BİR DÖNEMDE ÇALIŞMA YAPACAK
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, panelde yaptığı konuşmasında din ve vicdan hürriyetinin anayasada yer almasından öte temel bir insan hakkı olduğuna dikkat çekerek böyle bir konuda panel düzenlemesinden dolayı Diyanet-Sen’e teşekkür etti. Meclisin en önemli görevinin yeni anayasayı yapmak olduğunu belirten Başbakan Yardımcısı Bozdağ “Meclis tarihi bir dönemde çalışma yapacak, Meclis’in en önemli görevi yeni anayasayı hayata geçirmek olacak. Bu Meclis eğer yeni anayasayı yaparsa tarihe geçecektir. Yeni yasama yılında tarihi bir süreç başlayacaktır.’’ ifadelerini kullandı.
* MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU: “VESAYETİ DEŞİFRE İÇİN UĞRAŞTIK”
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise konuşmasında, Memur-Sen ve bağlı sendikalar olarak, sendikacılığı ücret sendikacılığının yanı sıra demokratikleşme ve örgütlülükle birlikte gördüklerini söyledi. Bu anlayış gereği ülke meselelerine duyarsız kalamadıklarını ifade eden Gündoğdu, "Türkiye'nin en büyük memur sendikaları konfederasyonu ve sivil toplum örgütü olarak, bu millete olan borcumuzun bir kısmını, referandumda demokratikleşmeye katkı sunarak ödemeye çalıştık. Bundan sonraki borcumuzu da yeni anayasa çalışmalarına katılarak ve katkı sunarak ödemek istiyoruz" şeklinde konuştu.
Ortak Akıl Mitingleri ile başlayan demokratikleşmeye katkı, vesayeti deşifre çalışmalarının Uluslararası Demokrasi Kongresi ile sürdüğünü hatırlatan Gündoğdu, şimdi de yeni anayasaya yönelik bir çalışma içinde olduklarını belirtti. 50 bin kişi ile yapılan anketle vatandaşın nasıl bir anayasa istediği sorusuna cevap aradıklarını söyleyen Gündoğdu, "Vatandaşlarımız, demokratik, ötekileştirmeyen, tanımlamayan ve yapımı sürecinde içinde yer alacakları özgürlükçü, demokratik bir anayasa istiyor. Anayasa araştırmamızın sonuçlarını, referandumun yıldönümünde, 12 Eylül'de açıkladık. Uluslararası Anayasa Kongremizi ise, 22-23 Ekim tarihlerinde gerçekleştireceğiz" dedi.
28 Şubat'ın yüz kızartıcı ve kabul edilemez uygulamalarından biri olan yaz Kur'an kurslarına getirilen yaş sınırının kaldırılmasını olumlu bulduklarını da ifade eden Gündoğdu, laikliğin de, doğduğu ülkede olduğu gibi herkesin inancının güvencesi ve yaşamasını sağlayan bir ilke olmasını istediklerini, dindarı dövme aracı olarak kullanılmasının kabul edilemez bir uygulama olduğunu dile getirdi.
"Demokrasi ağacının gövdesi ateş almışsa, dallarında meyve aramadık" sözleriyle mücadelelerini özetleyen Gündoğdu, şimdiye kadar şeytan taşladıklarını, ülkenin üzerine çöreklenen vesayetçilerle, darbecilerle uğraştıklarını kaydetti.
* GÖRMEZ: DİN YALNIZCA VİCDANLARDA KALMAMALI
Panelde konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bu günün Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın ilk günü olduğunu ve meclisin de bu gün çalışmalarına başladığını hatırlatarak böyle anlamlı bir günde Diyanet-Sen’in din ve vicdan özgürlüğü konusunda panel düzenlemesinin oldukça önemli olduğunu söyledi. Görmez “dinin ve inançların yalnızca vicdanlarda kalmaması gerektiğini belirterek “dinin hayatımıza da girmesi hususunda hepimizin üzerine düşen vazifeler vardır” dedi.
* BAYRAKTUTAR: “SORUN DEVLETİN DİNİ İNANÇLARA MÜDAHALESİDİR”
Ülkemizin yıllardan beri demokratik ve sivil bir anlayışa sahip bir hukuk düzeni istediğini belirten Bayratutar, “Ancak jakoben bir demokrasi anlayışında anayasaların millete dayatıldığı, milletin ihtiyaç, inanç ve önceliklerine kayıtsız kalınması sonucunda devlet-millet birleşmesi ve bütünleşmesi sağlanamamıştır.” dedi.
Ülkemizde din ve vicdan özgürlüğü konusunda yaşanan büyük sorunların olduğuna dikkati çeken Bayraktutar, asıl sorunun devletin vatandaşlarının dinî inanç ve pratiklerine müdahale ederek, resmî ideoloji çerçevesinde dini yeniden biçimlendirme, ulusallaştırma ve her dönemde egemen olan siyasanın yürütülmesinin bir aracına dönüştürme politikasından doğan bir sorun olduğunu ifade etti.
Jakoben bir demokrasi anlayışıyla anayasaların millete dayatıldığı, milletin ihtiyaç, inanç ve önceliklerine kayıtsız kalınması sonucunda devlet-millet birleşmesi ve bütünleşmesinin sağlanamadığını belirten Bayraktutar, “Eğer birey varsa devlet vardır. Eğer birey kendini özgür hissediyor ve mutlu ise mutlaka devletine sahip çıkacaktır. Korku ile korunma olmaz, yanlışlarla doğru yol bulunmaz.” Şeklinde konuştu.
İfade ve din özgürlüğü, insanın hem onurlu bir hayat sürebilmesinin gerektirdiği bir hak kullanımı olması, hem de çatışma kaynaklarının kurutulmasına hizmet ederek toplumsal barışın tesis edilmesine katkıda bulunması bakımından vazgeçilmez öneme sahiptir.” diyen Bayraktutar şöyle konuştu: “Tarihî tecrübe göstermiştir ki, insanların düşünce, inanç ve değerlerini özgür bir biçimde yaşayabildiği, bunları ifade etmesinin önünde aşılmayacak duvarların bulunmadığı yerlerde, insanların kendilerine ve başka insanlara saygı duyarak, barışçı bir beraberliği tesis etmesi kolay olmuştur. Böyle yerlerde, bu özgürlüğün bulunmadığı veya aşırı biçimde kısıtlanmış olduğu yerlere kıyasla, gelişme ve maddî refah da artmış, insan kaynaklarının yanında zenginlik de bu özgürlüklerin yaşama alanı bulabildiği yerlere doğru akmıştır. Bu çerçevede, ifade özgürlüğü de hem ahlâkî nedenlerle, hem de sonuçları bakımından savunulmayı hak etmektedir.”