Dijital Demokratik Toplum
İnsanlık, tarım toplumu ve sanayi toplumundan sonra bilgi toplumu dönemini yaşıyor. Bilgi toplumunun tarım ve sanayi toplumundan farkı, ‘insan ve makine’ gücü, bilgi toplumunda yerini ‘düşünce ve akıl’ gücüne bıraktı. Haberleşme bilgisayarın yaygın kullanılmasıyla hızlandı ve daha kolay hale geldi. Dünyada üretilmekte olan bilgiye daha hızlı erişebilmek için bilgi ağları ve veri tabanları oluşturuldu. Eğitim sürekli hâle geldi ve bunun sonucu olarak bireysellik arttı. Bilgi, yoğun bir şekilde kullanılmaya, üretilmeye ve aktarılmaya başlandı. Sürekli yeni bilgilerin üretilmesine bağlı olarak nitelikli bilgi-yoğun üretim arttı. Bilgi toplumunu tarım ve sanayi toplumundan ayıran temel özellikler elbette bunlarla sınırlı değil, ancak bu veriler bile bilgi toplumunun boyutları hakkında ipuçları veriyor.
Bilgi toplumunun etkileşimde bulunduğu en önemli kavram ‘bilgi teknolojileri’dir. Teknoloji alanındaki yenilikler, toplumsal yaşamda önemli değişikliklere yol açtı. Özellikle iletişim alanındaki hızlı gelişme ve bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ile küreselleşme yaygınlaştı. Bilgi, insanların sadece yakın çevresiyle değil, uluslararası çevrede paylaşılan bir ürün haline geldi. Ayrıca teknolojik gelişmeler ekonomi, sanat, kültür, eğlence alanlarında yeni ilişkilere yol açtı ve ülkelerin gelişimi için yeni fırsatlar sundu. Bugün, dijital vatandaşlık, e-devlet, e-yönetim, e-kurum, e-sendikacılık, e-eğitim, e-ticaret vb. kavramlar en sık kullandığımız kavramlar haline geldi. İnternet, sosyal medya, twitter, facebook, instagram, youtube, whatsapp, viber ve linkedin gibi yeni iletişim-paylaşma kavramlarıyla tanıştık. Bütün bunlar toplum ve birey hayatının akışını A’dan Z’ye değiştirdi, değiştirmeye devam ediyor. Dijital vatandaşlık kavramı eğitim sisteminde yer almaya başladı. Buna göre, dijital vatandaşlık; bilgi ve iletişim kaynaklarını kullanırken eleştirebilen, çevrimiçi yapılan davranışların etik sonuçlarını bilen, ahlaki olarak çevrimiçi kararlar alabilen, teknolojiyi kötüye kullanmayarak başkalarına zarar vermeyen, sanal dünyada iletişim kurarken veya işbirliği yaparken doğru davranışı teşvik eden vatandaşlık olarak tanımlanıyor.
E-devlet deyince de, artık 7’den 70’e herkesin aklına, vatandaşlara devlet tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda sunulması geliyor. Artık bilgilendirme hizmetleri, ödeme işlemleri, kurum ve kuruluşlara kısa yollar, güncel bilgi ve duyurular, kurumlardan vatandaşlara mesajlar en kolay ve en etkin yoldan, kaliteli, hızlı, kesintisiz ve güvenli bir şekilde e-devlet yöntemiyle yapılıyor. Bu bir bilgi toplumu ve teknoloji devrimidir. Bu devrimle birlikte, coğrafi sınırlar kalktı, insanlar birbirlerine ve bilgiye vizesiz ulaşabiliyor. Bilgi toplumunda genel olarak bilinen ifadesi ve yaygın benzetmeyle ‘dünya bir köy’ haline geldi. Dünyada herkes herkese yazılı, görsel, sesli ulaşabiliyor.
Genelde dijital, internet medyası özelde sosyal medyanın, olumlu yanlarının yanında zararlı yönleri de var. En başta insanın hayata bakışını ve hayat tarzını değiştiriyor. Dijital dünyaya özgü sanal sosyalleşme görüntüsü altında aslında asosyalleşme ve yalnızlaşma zemini oluşturuyor/oluşuyor. Bu dünyada yaşamayı seçen birey, ailesinden, yakınındaki dostlarından ve işyerinden kopuyor, çoğu zaman gerçek ismini, kimliğini, kişiliğini bilmediği insanlarla olaylarla bağ kuruyor. Aslında bir nevi yakın dairede asosyalleşiyor. Beğenilme, görünme ve bencillik duygusunu geliştiriyor; beğenilmeme durumunda ise içe kapanma, agresifleşme ve depresif psikolojik durumlar ortaya çıkabiliyor. Psikolog ve psikiyatrlar, sosyal medya ortamlarının, sigara, alkol ve uyuşturucu maddelere özendirmesinin yanında kendisinin de bağımlılık yapabildiğini, aşırı sosyal medya bağımlılarının davranış olarak alkol bağımlılarına yakın özellikler gösterdiğini ifade ediyorlar. Özetlemek gerekirse sosyal medya, insanı gerçek dünyadan koparıyor, sanal âleme yönlendiriyor.
Sosyal medya, üretim toplumunu değil tüketim toplumunu, alın teriyle ve meşru yollardan kazanmayı değil kolay yoldan kazanmayı özendiriyor. Değerlerin yozlaşmasına, bireyin kendine yabancılaşmasına zemin hazırlıyor. Evet, internet medyası, sosyal medya, iletişim teknolojileri, bilginin hızını artırıyor. Ancak, dikkat edilmediği taktirde yozlaşmanın, çürümenin, insanın kendisine yabancılaşmasının hızını da aynı yolla katlıyor. Bu dijital serpinti altında medeniyet ve kültür değerlerimizi yozlaşmadan nasıl koruyacağız, nasıl geliştireceğiz? Bugün internet medyası ve sosyal medyada bilgi kirliliği had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. Özellikle Kur’an ayetleri, hadisler, tarihi kişiliklerin söz ve eylemleri yalan yanlış bilgi ve verilerle sunulmaktadır. Din, reyting unsuru olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu bilgi kirliği katlanarak büyümekte, doğru ve güvenilir bilgiye ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. İnternet ve sosyal medya, güzel dilimizi ve Türkçe’mizi de bozmakta ve yozlaştırmaktadır. Toplum, bu yozlaşma ve sığlaşma sonucu, düşünce, fikir ve inançlarını küfür, hakaret, alay veya tehdit etmeden anlatamaz bir noktaya geldi.
İnternet medyasının, genel anlamda, demokratikleşme, demokratik değerlerin gelişimi, vesayetin deşifresi alanlarında da tam ve başarılı bir sınav verdiği söylenemez. Bu alan, özellikle son dönemlerde sosyal, siyasal ve toplumsal mühendislik aracı ve unsuru olarak kullanıldı. Sosyal medya ortamında, milli iradeye açıkça suikast girişiminde bulunuldu. Sivil toplumu güçlendirme, demokratik değerleri geliştirme yerine küresel operasyonların taşeronu, toplumsal olayların tetikleyici unsuru, yıkıcı faaliyetlerin odağı haline getirildi. Dış ve iç vesayet odakları, internet medyası ve sosyal medyayı vesayet platformuna dönüştürmek için var güçleriyle çalıştılar, halen çalışıyorlar. Dijital ortamda, dijital darbecilik, vesayetçilik yapmaya, askeri darbelerden sonra yargı darbesini meşrulaştırmak ve hakim kılmak için demokratik değerleri, bu değerleri savunanları, seçilmiş iktidar ve organlarını itibarsızlaştırma, karalama, ötekileştirme aracı olarak kullandılar. Nitekim, bu amaçlarından vazgeçmediklerini sosyal medyadaki anti demokratik girişimlerin devam etmesinden anlıyoruz. Açılan sahte hesaplarla vesayetin borazanlığını yapmada kıyasıya yarıştılar. Bu anlamda, 7 Şubat olayı, Gezi olayları, 17 Aralık küresel operasyonu ve bugünlerde de 1 Mayıs tartışmaları sosyal medyanın tavrını görmek açısından önemlidir. Vesayetçiler ve darbeciler, sosyal medyayı “kalkışma ve ayaklanma” provaları için kullandılar, bu yolla ülkenin maddi ve manevi değerlerini tahrip etmekten çekinmediler. Küresel operasyonların ayartmasına kapılan bazı kişi ve gruplar, karalama, iftira, çarpıtma kampanyalarını öylesine abarttılar ki, özgürlüğün de bir sınırı olduğunu, bireylerin veya toplumun genel özgürlüğüne, kamu düzenine, ahlakına zarar veren yaklaşım ve anlayışların özgürlük olamayacağını unuttular.
İnternet medyası ve sosyal medyada, unutulan ve ihmal edilen bir gerçekte özel hayatın gizliliği, mahremiyet duygusunun zedelenmesidir. Sosyal medyada, çok rahatlıkla kişilerin özel hayatına ait fotoğraflar pervasızca yayınlanabilmekte, bireylerin şahsiyetlerine yönelik yorumlar yapılabilmekte ve videolar konulabilmektedir. Bu gayri meşru davranışlara karşı bireysel itirazlar sonuç vermediği gibi, mahkeme kararlarının da bir işe yaramadığı açılan davalarda görüldü. Bu noktada, Anayasa Mahkemesi kararını da kısaca yorumlamakta fayda var. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruyu gündemine almalımıydı, almamalımıydı tartışmasına girmeyeceğim. Anayasa Mahkemesi, bilgiye erişim ve yayma özgürlüğü açısından doğru bir karar vermiş olabilir, ancak kişi ve aile mahremiyetinin ihlali konusunda çözüm üretememiştir. Kendi vatandaşlarının hakları yerine twitter şirketinin hakkını gözeten bir konuma gelmiştir. Bu konuda hukuksal alt yapı oluşturulmalı, insanların şahsiyetine yönelik zedeleyici bilgi ve yorumlar kısa sürede yayından kaldırılabilmelidir.
Sosyal medya, bir canavar mıdır? Sosyal medyanın, hep zararları mı vardır, hiç faydası yok mudur? Tabi sosyal medya, iyi kullanılması halinde katma değeri yüksek, toplumsal faydalar üretebilir. Yeter ki sosyal medya, insanımızı kullanmasın, insanımız sosyal medyayı kullansın, kontrol altında tutsun. Eğer böyle bir denetim ve yönlendirme sağlanabilirse sosyal medya aracılığıyla katılımcılığı, çoğulculuğu gerçekleştirebilir ve demokrasiyi güçlendirebiliriz. Sosyal medya ortamında makale, proje, üretilmiş bilgiler paylaşabilir, sistemi ve toplumunun olumlu yönde değişimi ve dönüşümüne katkı yapabiliriz. Sosyal medyayı, kaliteli ve nitelikli bir eğitim için kullanabilir, okula, üniversiteye, akademiye, enstitüye dönüştürebiliriz. Sosyal medyayı, fikir ve düşüncelerin paylaşıldığı, projelerin üretildiği, yenilikçilik ve AR-GE faaliyetlerinin yapıldığı kuluçka alanlarına dönüştürebiliriz. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmada dünya dördüncüsü olan ülkemizi, sosyal medya yoluyla insani kampanyalarla dünya birincisi dahi yapabiliriz. Bu yolla sosyal medyayı iyilik hareketlerinin, erdemli hareketlerin hizmetine verebiliriz. Sosyal medyanın, zararlı mı yoksa faydalı mı kullanılacağı bizim elimizde. Sosyal medya aracılığıyla Cumhurbaşkanından en alt yöneticiye kadar herkese ulaşabiliyor, derdimizi anlatabiliyoruz. Bu doğrudan demokrasi, doğrudan katılımdır ki, vatandaş-devlet buluşması sosyal medya ortamında sağlanabilmektedir.
Sosyal medya konusunda dikkat edilmesi gereken husus, “Size biri haber getirdiğinde tahkik edin” ilkesine uygun davranmak, sosyal medya ortamında dolaşımda olan ve yararlanmak istediğimiz tüm bilgileri süzgeçten geçirmek, filtrelemektir. Kim söylüyor? Gerçek mi? Niçin söylüyor? Faydalı mı? Zararlı mı? Sorgulamasını yapmak gerekiyor. Popüler kültürü takip etmek yerine yerli düşünce ve aydınları takip ederek medeniyet değerlerimize daha çok katkı sağlayabiliriz. Mehmet Akif Ersoy, Batı’nın “ilim ve fennini” almamızı öğütlerken, Batı’nın toplumsal zaaflarından kaçınmamızı teklif ediyor. Artık ilim ve fenni de üretmek durumundayız. Çünkü her ilim ve fen, yanında kendi medeniyet ve kültüründen bir şeyler getiriyor. Artık büyüyen ve gelişen Türkiye’nin yeni hedefi bilim,sanat, kültür, demokrasi ve toplumsal ahlakta en önde gitmek olmalıdır.
İnternet ve sosyal medyadan sivil toplum ve sendikal örgütlenmelerde de yararlanabilir miyiz? Evet, yararlanabiliriz. Hatta sosyal medya kanalıyla yeni sendikal örgütlenme modelleri dahi geliştirebiliriz. Dijital ve ağ toplumunda, sendikal örgütlenmeler sosyal medya ortamında yapılabilir; sadece örgütlenmeler değil sanal eylemler de gerçekleştirilebilir. Özellikle toplu sözleşme süreçlerinde yapılacak sosyal medya ortamındaki kampanyalardan etkili sonuçlar alınabilir. Sendikalar, sosyal medyayı hak arama aracı, sosyal tepki meydanlarına dönüştürebilir. En önemlisi, sosyal medya yoluyla yeni üyelere ulaşılabilir, sendikalı olmaları yönünde telkinler yapılabilir.
Sonuç olarak demokrasiler, tarafsız, bağımsız ve özgür siyasi partilerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın olduğu ortamlarda kendilerine hayat hakkı bulabilirler ve kendilerini geliştirebilirler. İnsanlar, kendilerine doğrudan sosyal katılımı sağlayan internet ve sosyal medya aracılığı ile demokrasinin ve toplumun gelişimine büyük katkı sağlayabilirler. Bu etkinin olumlu veya olumsuz olacağını bizim zihniyet dünyamız belirleyecektir. Medeniyet ve kültür değerlerine bağlı bir vicdanla, demokrasi ve özgürlükten yana tavır alırsak elbette olumlu olacaktır.
Bu düşüncelerle dergimize yazılarıyla katkı sunan değerli akademisyen, bürokrat, yazar, yönetici ve düşünce insanlarına teşekkür ediyorum.